Her seçimden sonra olduğunca, 'bu satırlar yazılırken' diye başlayayım ve devam edeyim, sayım henüz devam ediyordu. Ama ortaya çıkmış sonuçlar bazı konularda niteliksel yorumlar yapmaya olanak verecek mertebedeydi.
***
Son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim: Cuma günkü yazımda da yazmıştım. Bir kere daha, umarım ve çok dilerim, anlaşılmıştır ki, seçmen Türkiye'de
rasyonel- romantik hatlarında ayrışıyor.
Kabul ediyorum, hayatta her şey öyle söylendiği gibi
ekonomidir. Ve ekonomi
objektiftir. Oysa ideolojik tercihlerin
sübjektif ve romantik bir boyutu vardır. Ama bu değerlendirme
dinamik, değişken, çok
özgül bir
sosyolojiye sahip toplumlarda daha farklı sonuçlar ortaya koyacak bir olgudur. Demek istiyorum ki, ideolojinin önüne Türkiye her seçimde
somut ve rasyonel kavramları yerleştirmiştir. Ya da daha gerçekçi olarak diyelim ki,
somut ve ussal olgularla
ideolojiyi bütünleştirmiş, oyunu o yönde kullanmıştır.
***
Akparti'nin başarısını böyle açıklıyorum. Gene de çok özel bir yanı var bu sonuçların. Hatta iki.
Birincisi, çok yazdık, çok söyledik, dostlarımıza anlatamadık, dinletemedik, kabul ettiremedik ama
Erdoğan'ın başarısı
1 Kasım'ı seçimden çıkarıp
referanduma dönüştürmesiydi. Bir manada
tek seçenekli bir seçime gittik. Daha önce belirttiğimiz gibi, bu defa şu barajı geçer, bu şu kadar oy alır mı değildi soru.
Soru, Akparti tek başına iktidar olsun mu idi ve bu tür sorulara sadece Türkiye'deki yurttaşların değil dünyanın her yerindeki yurttaşların tepkisi bu yöndedir. Ya evettir cevap ya da hayır. Oylar da % 50-50 ayrışır ve sonra galip tarafa yönelir. Şimdi cereyan eden aynen budur. Bu sonuç önemli ölçüde
Erdoğan'ın CB seçilmesine benzer bir durumdur. Orada da kimse karşı adayları ölçmedi. Erdoğan'ı CB olarak isteyip istemediğini oyladı ve sonuç o şekilde tecelli etti.
İkinci neden yazarken beni üzüyor. Seçmen bu defa da Akparti üstünden kendisine yöneltilmiş '
yok sayıcı' yaklaşımı, tarzı, tutumu, tavrı çok ağır şekilde
cezalandırmıştır. Maalesef Akparti karşıtı blok bu davranış içine girdi. Birden çok şekilde ama her yoldan seçmene Akparti'ye verdiği oyun
yanlış olduğu söylendi. Akparti'nin aldığı oyun hatta
gayrimeşru yoldan elde edildiği sezdirildi. Akparti'nin bu çizgide tartışılması ayrı bir şeydir ve bir haktır. Ama seçmenin aldığı oyun bu bağlama yerleştirilmesine de bir tepki olarak okumak gerek bu sonuçları.
***
Son nedeni yazayım. Ama şimdilik. Daha çok yazacağız.
Türkiye'de siyaset çok büyük ölçüde
değişen, kayan, yenilenmiş sosyolojilerle ilişkilidir. 2002 sonrasındaki gerçek budur. Bunu
algılayan partiler var. Malum. Ama asıl mesele '
romantik' dediğim
algılayamayan partilerdir. Onların başında
CHP ve MHP geliyor. MHP'yi her zaman '
hiçbir şeyin partisi' diye nitelendirdim. 7 Haziran seçimlerinde aldığı o oy oranı çok özel bir sonuçtu. Fakat üstünde düşünmek gerekirdi.
İdeolojisini yitirmiş, sadece
tepkisel bir parti oylarını dinamik sosyolojiye kaybedecekti. Kaybetti. Ben bu oy yitirme oranını bile az buluyorum.
CHP karşısında ise
susmak istiyorum. Artık ne söylenebileceğini bilmiyorum. Bu oy oranlarıyla umarım çıkıp gene seçmeni suçlamazlar, gene başka bahaneler üretmezler. Umarım bu oy oranı karşısında yapılması gerekeni yaparlar:
yönetim istifa eder. Ama bu ne bir çözümdür ne de bir çare. CHP de tıpkı MHP gibi
sosyolojisiz, romantik söylemiyle devam edecektir. Ana muhalefet partisinin iktidar partisi karşısında bu ölçüdeki
zafiyetini siyasal hayatımızın en büyük eksiği olarak görüyordum. Şimdi daha fazla öyle.
Son söz: umarız Akparti bu sonuçlarla Türkiye'de sadece
diyaloğun değil
trialoğun da kapısını aralar.
Daha kucaklayıcı, uzlaşmacı, yumuşatıcı bir ifadeyle ortaya çıkar. Yeni yönetim döneminin
ağır sorunlarına bu yoldan
çözüm ve çare bulur.
Buna Türkiye kadar Akparti'nin de ihtiyacı var.