Seçimin ertesi-1
Seçim kapıya dayandı. Karşımıza yeni durumlar çıkacak. Onlardan birkaçına değinmek istiyorum bu çok önemli seçim öncesinde. Önce muhalefet partilerinin durumu...
7 Haziran seçiminde iki soru vardı önümüzde. HDP barajı geçecek mi, Akparti tek başına iktidar olmayı sürdürecek mi? Bugün HDP'nin barajı geçip geçmeyeceğini konuşmuyoruz. Binde bir ihtimal galip gelse ve baraja takılsa bile HDP'nin parlamentodaki mevcudiyeti yadırganmıyor. Hatta parlamentoda HDP'nin üçüncü parti olması (kazandığı oy oranının ötesinde) bir ihtimaldir. Bu hal gerçekleşirse yepyeni bir siyasal ortama uyanacağız. Çelişkili, gerilimli bir pozisyon meydana getirecek bu gelişme veya mevcut pozisyonları daha da keskinleştirecek.
Seçimin asıl önemli yanı ise diğer partilerin politik konumlarını Akparti'ye göre tayin etmesi.
'Hiçbir şeyin partisi' olmasına rağmen MHP sadece tepkiye dayanan bir oyu topluyor. Çok yazık. Muhtemelen bugünkü şiddet ortamı olmasaydı MHP alacağından da az oy alacaktı. (Bu arada Akparti'nin MHP oylarının en az yarısını o partiden alamaması başlı başına bir siyasal analiz gerektiriyor.) CHP de bu gergefe oturuyor.
CHP koalisyon iktidarı beklentisi içinde. Seçimden hemen sonra, tıpkı diğer partiler gibi, ortaya çıkıp koalisyona hazır olduğunu söyleyecek. Bu CHP'nin başarısı değil, Akparti'nin tek başına iktidar olamamasından türeyen bir sonuç olacak, eğer cereyan ederse. Ve maalesef CHP'nin çok yetersiz oy oranı, açık siyasal başarısızlığı Türkiye'de iki (veya iki buçuk) partili sisteme doğru geçişi tıkayan en önemli sorun. % 30 barajında takılmış 'ikinci parti' siyasal sistem bakımından ciddi bir kısıtlamadır.
***
Gelelim
Akparti'ye... Bu parti 7 Haziran seçimine önemli değişiklikler yaşayarak girdi.
Gül'ün aktif sistemden çıkması,
Erdoğan'ın, ne kadar içinde olsa da, günlük siyasetten kopması,
Davutoğlu'nun Başbakanlığı,
üç döneme takılan milletvekilleri, parti içindeki tartışmalar
yeni bir Akparti demektir. Bütün bunlara rağmen 7 Haziran'da bu parti tek başına iktidar olmayı düşünüyordu, gerçekleşmedi. Ama başka bir şey oldu. Akparti,
% 41 oy aldı. Bu düzeyde oy almayı sürdürecek. Ve büyük ihtimalle
milletvekili sayısını artıracak. Yani Akparti siyasette belirleyici olmaya devam edecek.
Burada kritik bir mesele var:
belirleyici siyasal parti, tek başına iktidar çıtasına dokunuyorsa yani zıplayıp onu geçemiyorsa
siyasal gerilim artacak, tırmanacak demektir. Sokaktaki
siyasal şiddetten değil, partiler arası ve siyasal yönetim bağlamındaki
doğal gerilimden söz ediyoruz, bir
yönetişim sorunundan yani...) Çünkü,
% 40'ın karşısında yer alan
% 60 uzlaşabilen bir blok değil. Bir araya gelse bile bu zorlamalarla tutmayacak bir dikişle teyellenmiş bir koalisyon olur ki, olmayacak duaya neden amin diyelim.
İkincisi, daha şimdiden basına bazı açıklamalarla yansımaya başladı, tek başına iktidar kıl payı bir farkla kaçırılırsa koalisyon daha da zora girecek. Siyaset çok kuvvetli ama iktidar olamayan bir partiyle güçsüz ama iktidar ortağı olmayı bekleyen partiler arasındaki gerilimde devam edecek. Bu da şimdiden yazayım orta vadede, altı ayla bir yıl arasında doğacak daha derin bir krizi işaret ediyor.
Bütün bunlar Akparti tek başına iktidar olamazsa siyasette
yeni bir düzene (konfigürasyona) gireceğimizi gösteriyor. O da birkaç seçim alacak yeni bir
siyasal sosyoloji matrisidir. 'Yeni siyaset eşiği' bir yazı daha kaldırır...