Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Anayasa neyse beyanname o

Partiler seçim beyannamelerini açıkladılar. Daha üç ay önce de açıklamışlardı. Aradan çok kısa süre geçti. Bunca kısa bir zamanda büyük değişiklikler yapmaları olanaksızdı. Nitekim yapmamışlar. Yayınlanan metinleri okuyarak bunu söylüyorum.
Ama beni daha fazla ilgilendireni şu: gösterilen genel ilgi dışında bu beyannamelerin gerçekten bir önemi var mı, toplumsal bir ilgi çekiyor mu bu metinler? Cevabım kocaman bir hayır.
Zaman zaman, Akparti'nin kanal projesi gibi ilginç ve 'spektaküler' öneriler içerdiği zaman beyanname dikkat toplar. Ama beyanname değildir orada öne çıkan, münferiden o projedir.
Sadece seçimden seçime açıklanan bu metinler değil, partilerin programları da dikkat çekmez ve ilgi toplamaz. Bu dramatik bir durumdur. Bizdeki siyasetin en büyük zafiyetlerinden birini yansıtır. Siyaset toplumdan, tabandan, katılımcılıktan uzak bir şekilde yapıldığında bu sonuç kaçınılmazdır.
Bunlara ek olarak söyleyeyim: bizde siyaset tabanda değil tavanda yapılır. Partilere hâlâ Leninist, onun 'demokratik merkeziyetçilik' dediği model hâkimdir. Bir grup kapanır, ben o işlere çok katıldım zamanında, oturur, bir beyanname, bir program yazar.
Hürriyet'te Selçuk Şirin bir metin analizi yaparak sözcük bulutları üstünden beş ay arayla yapılan iki seçime sunulan beyannameleri karşılaştırdı. Değişen, değişmeyen nedir gösterdi. Önemli bir saptama. Fakat bunların hepsi taktik sebeplerle hazırlanmış şeyler. Köklü, radikal, inandırıcı ve kalıcı beyannameler daha farklı yöntemler içermeli.

***

Ben gerek parti programları gerekse seçim beyannameleri konusunda hep aynı şeyleri düşündüm. Düşünceleri üç noktaya dayandırdım.
Birincisi, beyanname de program da katılımcı bir mantıkla hazırlanmalı. Bir beyannamenin içerdiği öneriler ve verdiği sözler partinin programından uzak olmamalı. Beyanname programın nasıl uygulamaya koyulacağını işaret etmeli, yolunu göstermeli. Bu da ancak ideoloji- pratik ilişkisinin katılımcı, aşağıdan yukarıya örgütlenen bir parti anlayışıyla somutlaşması neticesinde oluşabilir. Beyannameyi meydana getiren önerileri partinin tabanı oluşturmalı. Parti tabanı da beyannameyi açıklandığında öğrenmemeli.
İkincisi, beyannameler bir ülkenin anayasasını, devlet düzenini, devlet anlayışını yansıtır. Türkiye'de merkeziyetçi devlet hâlâ bütün ağırlığıyla ortada. Beyannameler de bu devlet düzeninin üstüne atılmış bazı çentikler anlamına geliyor. Onu aşan bir model, bir yaklaşım görülmüyor. Anayasamız ne derecede ve ne manasızlık ölçüsünde ayrıntılıysa beyannameler ve programlar da o ölçüde gereksiz ayrıntıları işliyor. Öğrencilerin ne zaman staj yapacağı (!) bile beyannamelerde yer alabiliyor.
Üçüncüsü, bilhassa beyannameler partilerin geciktirdiği ve biriktirdiği problemleri bir çırpıda çözmek için hazırladıkları esasen popülist metinler olmaktan öteye gitmiyor. Gerek ideolojik açıdan gerekse ihmal edilmiş tabanla bütünleşme eksiği yüzünden geriye bırakılmış konular bir çırpıda bu metinlerde halledilmek isteniyor.
***

Bu üç unsur da Türk siyasetinin çok ciddi yapısal yetersizliklerini, rahatsızlıklarını gösteriyor. Katılım eksikliği, aşağıdan yukarıya örgütlenme ve parti içi demokrasi kısıtlamaları bu beyannamelere yansıyan ciddi darboğazlardır. Bu nedenle de beyannameler, Ecevit'in- CHP'nin 1977 Ak Günler isimli beyannamesi gibi tarihsel birkaç örnek dışında toplumun o kadar da ilgisini çekmeyen, sadece bir partinin niteliği ve o gün içinde bulunduğu koşullar hakkında ipuçları veren çalışmalar. Oysa belirttiğim sorunlar aşılsa bu metinler elbette çok önemli ve işlevsel olabilir.
Yeni bir siyasete her düzeyde ihtiyacımız olduğunun bir göstergesi aslında seçim bildirgeleri.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA