Modernleşmenin tarihi büyük ölçüde basının tarihidir. Batıda böyledir. Bizde haydi haydi böyledir. Tanzimat dediğimiz ve gayet yanlış bildiğimiz o zaman parçasında basının, 'ceride'nin (gazetenin) ortaya çıkmasıyla sadece okuma -birey ilişkisi yepyeni bir boyuta erişmemiş, kamusal alan da önemli ölçüde onunla birlikte teşekkül etmiştir. Buna 'tefrika'yı (romanı), tiyatroyu eklediğiniz zaman gazetenin önemi daha iyi anlaşılır.
İkincisi ve daha önemli olanı gazetenin siyasal hayata olan müdahalesidir. Namık Kemal ve arkadaşlarının siyasal mücadelesi bir gazete meselesidir. O gün bu gündür, Türkiye'de gazete toplumsal- siyasal müdahalenin temel aracıdır. Siyasal hayat ve sistem daima gazete aracılığıyla dönüştürülmek istenmiştir.
Buna bağlı olarak gelişen başka bir şey var: aydının konumu. Türkiye'de modernleşmenin tarihi bireysel bir anlayış değil toplumsal bir anlayış etrafında inşa edildiğinden aydın özü itibariyle toplumcudur. Modern edebiyatımız, hatta bizatihi modern olan (çünkü o manada öncesi yoktur) resmimiz bile aynı doğrultudadır. Aydın da bizde çok büyük ölçüde kamusal aydındır ve toplumcudur ve gazetecidir/ köşe yazarıdır.
Her iktidar basınla çatışmıştır. Bir tek istisna göstermek mümkün değil. Bunun bir nedeni bizim fazla içli dışlı yaşamamızdır. Basın 'teknik' bir alan gibi görmez kendisini. Soğukkanlı ve mesafeli değildir. Neredeyse her şeye doğrudan müdahale eden, tartışmalarını adeta kişiselleştiren bir alandır basın. İktidar da aynı tutum içindedir. Basınla uğraşmayı, basına cevap vermeyi, basınla tartışmayı, basına müdahaleyi başlı başına bir iş edinir.
Modernleşmemizin henüz tamamlanmamasının, henüz modernleşmenin gerektirdiği ayrışmaların yeterince oluşmamasının bir sonucu. Biz hâlâ cemiyet değiliz 'cemaat' gibi yaşıyoruz. Hâlâ hepimiz başkasının hayatına müdahaleyi neredeyse bir hak diye görüyoruz ve hayatımızı sürekli olarak başkalarına hesap verdiğimiz bir alana dönüştürüyoruz.
Bulunduğumuz bu yer 150 yıllık tarihimizin sonucu. Ama daha fazla burada kalamayız. Çünkü biz her ne kadar basını farklı bir gözle görsek de, dünya onu yeni demokrasinin belkemiği olarak görüyor. 'Yeni demokrasi' diye bir olgu var bugün. Demokrasinin ayrıntılarına iniyor dünya, AİHM kararlarıyla, farklı içtihatlarla.
Artık seçimin, düşünce açıklama özgürlüğünün, kötü muamelenin çok ötesinde bir demokrasi yükseliyor dünyada. Basınla olan ilişki de, bireyle olan ilişki de bu optikten görülüyor.