Madem çarşamba yazımda Cumhurbaşkanı Gül'ün televizyonda yaptığı değerlendirmelere değindim, bugün de o konuşmada vurguladığı 'Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığı Kütüphane ve Müzesi' konusunu, içinde oluşum hasebiyle ele alayım.
Çıkarılan, bence çok yerinde bir kanunla, görevden ayrılan Cumhurbaşkanları için bundan böyle bir müze ve kütüphane kurulacak. Yasa çıktığında Süleyman Demirel kendi kütüphanesini ve müzesini tamamlamıştı. Bildiğim kadarıyla herhangi bir talepte bulunmadı. Sayın Sezer de bu yönde bir isteği olmadığını belirttiler. Keşke isteseler. Her dönemin tarihe bırakacağı çok önemli belgeler var.
***
Gül için hazırlanan müze
Kayseri'de. Bu kentte
1930'larda yapılan, mimarlık tarihinin çok önemli bir yapısı içinde yer alacak:
Sümerbank Bez Fabrikası. Yapı
Konstrüktivist Mimarlık akımının en gözde örneklerinden. Kütüphane ve Müze yapılmasına karar verildiğinde terk edilmiş bir harabe.
Arolat Mimarlık bu gerçekten çok değerli yapıyı çok dikkatli bir restorasyonla yeniden kazandırdı. Her şeyden önce bu girişim başlı başına bir değer.
Müzenin yapılması kesinleşince bendeniz küratör olarak atandım. İstenen, genel müze kavramını oluşturmam ve gerekli altyapıyı hazırlamamdı.
Cumhurbaşkanı Gül, bir yasanın zorunluluğu yerine getirilirken bunun münhasıran kendilerine ait, bir övgü mekânı olmasını şiddetle reddettiler. Daha farklı bir anlayışın temellendirilmesinde ısrarlı oldular.
Bunun üstüne birkaç temel ilke üstünde karar alındı. Bir, müze, genel bir '
demokrasi tarihi- siyasal tarih müzesi' olarak düzenlenecekti. İki, müze,
Türkiye'deki müze anlayışına katkıda bulunacak, ona boyutlar ekleyecek, yeni bir ufuk getirecekti. Üç,
özgünlüğüyle bundan sonraki Cumhurbaşkanlığı müzeleri için örnek teşkil edecekti. Dört,
Gül'ün kişisel tarihini mutlak olarak değil, demokrasi tarihi içinde anlatacaktı. Çok zengin bir
araştırma kütüphanesine sahip olacaktı.
Zannediyorum, önümüzdeki yıl başında açılması tasarlanan ve çalışmaları harıl harıl süren müze ve kütüphane bu dört ilkeye de sadık kaldı.
***
Müzenin
kuramsal -kavramsal yanında Osmanlının son döneminden başlayıp Gül'ün görevini bıraktığı güne kadar geçen siyasal/ sosyal tarih çok canlı şekilde anlatılıyor. Burada ilginç bir detay var:
1879-1923 arasını özet olarak verdikten ve
1923-50 arasını irdeledikten sonra o yıl DP'nin iş başına geldiği belirtiliyor ki, Gül de o yıl doğuyor. Üstelik
29 Ekim günü. Böylece üstte bizim genellikle hüzün veren
demokrasi tarihimiz devam ederken, altta onunla tümleşik biçimde Gül'ün siyasal ve elbette bireysel öyküsü anlatılıyor.
Bu çok donuk bir tarih aktarımı olabilirdi. Hayır, değil! Bugüne kadar çok sayıda Başkanlık Müze ve Kütüphanesi gerçekleştirmiş
RAA firması söz konusu eklemli tarihi bütün
dinamizmiyle yansıtacak çok dikkat çekici bir müze tasarımı geliştirdi. O devasa mekânda kullanılacak elektronik aygıtlar izleyiciye bu tarihi
dilediği kadar derinleştirme olanağı sağlayacak. Bazı bölümlerinde ise müzenin, izleyici
pasif bir kişi olmaktan çıkıp interaktif uygulamalarla müzenin sunumuna
aktif olarak katılacak. Sanırım bu Türkiye'de bir ilk olacak. Bunun bir çığır açacağı aşikâr.
***
Geniş bir kadro çalıştı müzenin altyapı bilgilerini derlemek için. Tarihi açıklayan
çok sayıda metin kaleme alındı. Böylece
yakın tarihi kuru bir anlatımdan uzak izlemek isteyen kuşaklar bu müzeden çok yararlanacak. Hatta müze bugüne bağlanan yanıyla aynı zamanda izleyicinin
gündelik siyasal yaşamı farklı düzeyde izlemesine de imkân verecek. Umarım müzenin işletmesi de bu anlayış doğrusunda gerçekleştirilir.
Abdullah Gül Üniversitesi'nden sonra bu kurum da
Orta Anadolu'da bir
entelektüel merkeze dönüşür ki, kütüphane bile tek başına bu işleve adaydır.
Keşke her işimizi bu kadar iyi yapsak... Herkese iyi bayramlar...