Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Faşizmin yeni senaryosu: Göç

Edirne Valisi'nin verdiği üç günlük süre galiba bugün doluyor ama sınıra yığılmış onca Suriyeli göçmen bekliyor. Peki ne olacak? Otobüsler bilet satmıyor. Fakat Suriyeli göçmenler, bir kısmı kamplara gönderildi ama, Esenler otogarında bekliyor. Peki ne olacak? Göçmenler sınırdan geçmek istiyor ama Macaristan kapılarını kapattı. Schengen vizesi askıya alındı. Hırvatistan tek imkân gibi görünüyor. Onu da ben söyleyeyim, hayır o da izin vermeyecektir.
Bu şartlar altında o kadar insan çaresiz bekleyişini sürdürecek, bu imkânsızlığın yarattığı sıkıntı içinde telef olup gidecek mi, diye soranlara, cevabım geniş ölçüde evet olacaktır.

***

Dehşet veren bu vahşi durum Avrupa'nın yarattığı ilk sorun değil. Benzeri olaylar görüldü. I. Dünya Savaşı yıllarında Avrupa ilk kez pasaport uygulamasına geçince ilk büyük travma yaşanmıştı. O güne kadar tek kıta, ortak kültür olarak düşünülen (Napoleon savaşlarına rağmen...) Avrupa şimdi sınırlarla bölünmüş bir coğrafya olmuştu. Avrupa bu defa II. Dünya Harbi şokunu yaşadı. Gene sınırlarla oynayarak 'yok etmek' istediği, 'kurtulmayı' beklediği Yahudi nüfusunu ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Fakat unuttuğu şey, o Yahudi nüfusun 'Avrupa kültürü' denen kavramı üreten asli unsurlardan biri, belki başlıcası olduğuydu.
Bu iki örneği istediği zaman Avrupa'nın ne derecede vahşileşebileceğini göstermek için verdim. Daha ne örnekler verilebilir, o a ayrı mesele!
***

Şimdi bu Avrupa, bağrında İslamofobiyi sonuna kadar yaşarken sınırlarını Suriyeli mültecilere açacak denirse buna kimse inanmaz. Tersine, herkes, Avrupa'nın bu konuda daha da keskinleşeceğini biliyor. Her ne kadar Merkel yıl sonuna kadar 800 bin mülteciyi alacaklarını söylüyorsa da, bir şey ifade etmez.
Gelelim Türkiye'ye. Bugüne kadar 2 milyondan çok mülteci kabul ettik. (50 bin mülteciyi de denizde yok olmaktan kurtardık.) Kamplar kurduk. Göçmenleri kabul etmeyi bir politika haline getirdik. Fakat göçmenlere nasıl davranacağımızı bir politikaya bağlamadık.
İstanbul sokaklarına çıkanlar bu insanların sefaletini ve acınacak halini görüyor. Mültecilerin daha fazla Türkiye'de kalmak istememesi ortada her şeye rağmen bir sorun bulunduğunu gösterse de onu bir yana bırakalım. Bugünkü soru öykünün nasıl sona ereceğidir.
***

Öyle anlaşılıyor ki, bu sevimsiz macera daha devam edecek. Avrupa konuyu bir 'insan hakları', bir 'göçmen hakları' sorunu olarak görmeyecek. Yüz binlerce insanın kaderini günlük siyasetin oyunları içinde boğacak.
Daha önce yazmıştım, yeniden yazayım. Göçmen sorunu artık bir Ortadoğu sorunudur. Ama OD Avrupa için İslamofobi üstünden gelişen bir Ortadoğu fobisi (Mezapotamofobi) halini almıştır.
Avrupa OD'den gelen her şeyden ürküyor. Her şeyi kendisinden uzak tutmak istiyor. Fransız romancı Michel Houellebecq, son romanı İtaat'ı yayınladı. Yer yerinden oynadı. Charlie Hebdo baskınıyla alakalandırıldı. Yazar, verdiği bir mülakatta, 'muhtemelen İslamofobik biriyim' dedi. Bu, Yahudi soykırımlarından geçmiş bir kültürde kabul edilebilir şey midir?
Bu durumda Türkiye'nin bir uluslararası göç konferansı toplaması şarttır. İkincisi, Avrupa eğer iyi niyetliyse, gelsin Türkiye merkezli, odaklı bir çözüm üstünde masaya otursun. Bu sorunu gidermenin yollarını arasın. Gerçekten arasın.
Yoksa, kendi ürettiği Faşizmden hiç ders almadığını gösterecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA