Tuğrul Türkeş kendisine gelen teklifi kabul etti, bakan oldu. MHP'de kıyamet koptu. Çok 'asil' bir ulus olduğumuz için mesela sokakta 15 kişi sopayla, sandalyeyle, tabelalarla bir kişiye saldırabildiği için Türkeş'e yönelik eleştiriler de gün yüzü görmemiş küfürler olarak ortaya saçıldı. Türkiye'de bu sahalarda sarf edilen sözcükleri bildiğim Batı ülkelerinin hiçbirinde bugüne kadar duymadım. Şu 'alçak, şerefsiz, hain' edebiyatını meğer ne çok severmişiz. Her fırsatta doymak bilmez bir şekilde bu sözcükleri tekrarlayıp duruyoruz.
***
Bunları geçelim. Bu durumun arkasında bence çok önemli bir hamle var. MHP bu çıkışla birlikte bölündü
. '
Hiçbir şeyin partisi' diye nitelendirdiğim, sadece belli toplumsal olaylar karşısında
muhalif- zıt pozisyon alarak, belli toplumsal duyarlılıkların
reaksiyoner oylarını toplayarak ayakta kalan bu partinin bir şekilde çatlayacağı aşikârdı. Anlaşılıyor ki, dayandığı sosyoloji
1990'lardaki ölçüde bile somut olmayan bu parti bundan sonra yoluna başka türlü devam edecek. Her ne kadar
Türkeş MHP'ye karşı çok sert, amansız bir politika sürdürmüyor, hâlâ
hiyerarşilere saygılı davranıyorsa da gerçek bu!
Tam da bu durum bana Türkiye siyasetinin çok önemli bir çıkmazını düşündürüyor. Bu çıkmaz aslında bir ikili. Onu
bürokrasinin siyaseti-siyasetin bürokrasisi diye adlandırıyorum.
***
Bürokrasinin siyaseti malum. Türkiye Cumhuriyeti
bürokratik bir devlet olarak kuruldu ve bu bürokrasi siyasetten elini hiç çekmedi.
Toplumu ve halkı yok sayarak, bürokrasi, orduyla ittifak içinde siyaset yaptı ve daima
darbelerle bütünleşti. Çok söylenen o '
elitist siyasetin' özünü tam da bu kesim oluşturdu.
Bürokrasinin siyaseti Türkiye'de demokrasinin gelişmesi önündeki en önemli engel oldu.
Fakat haksızlık etmeyelim. Sadece
devlet bürokrasisi ve
makro siyaset değildir bu şekilde topluma hâkim olan.
Partilerin kendi bürokrasileri, iç hiyerarşileri de
Leninci bir anlayışla '
demokratik merkeziyetçilik' düşüncesiyle siyaseti yıllar yılı tayin etti. Bütün o tepedeki örgütler, merkez yönetim kurulları, parti meclisleri
demokratik görüntülerinin altında bu anlama gelir. Tepede de her şeye hâkim, her şeyi denetleyen
genel başkanlar. Buna da
siyasetin bürokrasisi diyorum.
***
Bu piramidin dışında çok az parti tabanında
gerçek anlamda siyaset üretir.
Taban ve delege sistemi Türk siyasetinin en zayıf noktasıdır. İş, bazı partilerde '
delege ticareti'ne kadar uzanmıştır. '
Delege siyasetini' ikame eden delege ticareti!
Siyasetin bürokrasisi bu derecede keskin ve katıdır Türkiye'de. Her parti bundan derece derece nasibini alır. '
Parti disiplini' denen kavram bu hiyerarşik bürokratik yapıyı ayakta tutmak içindir.
Haddinden fazla
ideolojik partilerde,
çekirdek oyu haddinden fazla sert partilerde,
dışarıyla teması kısıtlı partilerde ve nihayet
sosyolojik bir siyaset yapmayan partilerde bu durum daha da vahimdir. Şunu da belirteyim ki, partiler bürokrasileri nedeniyle içlerine kapandıklarında oy yitirir, apolitikleşir ve hepsinden önemlisi kırılgan hale gelir.
MHP bu partilerin şahıdır. Zamanında artık adını kimsenin hatırlamadığı
DSP daha da beterdi.
CHP her zaman bu konuyu sol kanatları aracılığıyla tartışmıştır. Tabanı en politik, en dinamik parti
Akparti de bu gerçekten payını almıştır.
Türkiye'nin
siyaset yapması gerek. Demokrasi sadece Türkiye için değil partiler için de gereklidir. Zaten
parti yapıları demokratikleşirse Türkiye de demokratikleşir. Kısacası Türkiye bu
bürokratik sultayı her düzeyde kırmalı, aşmalı.
Türkeş'in çıkışı, beklemiyorum ama hiç değilse umalım
parti bürokrasilerini gevşetmek için bir ilk adım olur.
Özgürleşelim...