Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tekrar seçim kararı aldığı gün bir yandan yakın gelecekte neler olacağını anlamaya çalışıyor bir yandan da başımızı kuma gömmüş bir şekilde sadece kendi dünyamızla uğraşıyoruz. Oysa etrafa, dünyaya daha geniş bir açıdan bakmak gerek. Örneğin Türkiye'de hiç kimse başını kaldırıp, bir saat uçuş mesafesindeki Yunanistan'daki gelişmelere bakmıyor. Çok yazık. Çünkü hayli ilginç oluşumlar var orada.
Tek tük yazılardan ikisini Cumhuriyet'te Nilgün Cerrahoğlu ve Ahmet İnsel yazdı. Bütün yorum ve detay farklılıklarıyla meseleyi can alıcı noktalarıyla saptıyordu iki yazı da.
***
Yunanistan'ı izlemeyi gerektiren nedenlerin başında o ülkede
bir yılda üçüncü seçimin bir aydan az bir zamanda,
20 Eylül'de yapılması geliyor. Başbakan
Çipras karar aldı.
Syriza'nın karşısındaki partiler seçim istemiyor. Ama sandalye toplamları başka bir hükümet kurmaya yetmiyor. Seçim kaçınılmaz. Gerçi seçimle ilgili bir sürü ayrıntı varsa da ve dileyenler bunları İnsel'in yazısından öğrenebilirse de asıl mesele bunlardan daha önemli ve biraz daha ötede bir yerde:
Syriza modeli, Syriza'nın sol anlayışı çöktü. Cerrahoğlu, aynen böyle yazıyor.
İnsel de Syriza'nın
radikal soldan reformist sola geçtiğini belirtiyor. Ben Cerrahoğlu'nun görüşüne katılıyorum.
Evet, bir
üçüncü (buçuk) parti olarak Syriza,
merkez siyasetinin boşalması üstüne kısa sürede iş başına geldi. Temel maksadı
radikal bir yaklaşım içinde Avrupa'ya, AB'ye, başta IMF ve Dünya Bankası olmak üzere kapitalizmin kurumlarına karşı çıkmaktı. Onların dayattığı reçeteleri reddetmekti.
Başbakan
Çipras, bütün iddiasına rağmen bu modelden vazgeçti. Başta reddettiği
anlaşma ve kemer sıkma politikalarını sonradan kabullendi. Maliye Bakanı, radikal
Yanis Varufakis direndi. Meclis'te kendi partisinden 20 milletvekili Çipras'ın aleyhine oy verdi ve... Çipras (modeli) çöktü.
***
Tabii ki, üstünde daha geniş düşünülmesi gereken bir durum. Çünkü, bana içinde bulunduğumuz dünyada
solun bundan böyle hangi koşullarda ayakta kalabileceğini,
sol siyasetin üstüne oturacağı temelleri yeniden düşünme olanağını veriyor. Hatta Yunanistan'da yaşananlar bir sınamaydı. Artık bu
pratik içinde geleceğe dönük bazı kestirimlerde bulunabiliriz. Çünkü Çipras'ın büyük ölçüde
popülizme kayan radikalizminin, üstünde durulan
yeni solun bir öncülü olamayacağını bize gösteriyor.
Onların başında şu 'merkez' denen olgunun önemi gelecek. Yeni sol, Çipras'ın '
sisteme' getirdiği tüm eleştirileri gözetmek ama
merkezi şimdi farklı bir gözle ele almak zorunda.
Radikal yaklaşımları dünyanın taşıyamayacağı bir dönemden geçiyoruz. Bunda yanlış veya şaşacak bir şey yok. Sol
somut koşullara somut çözümler üretmektir.
Yeni sol şu bahsettiğim
merkezradikalizm ilişkisini dünyada harıl harıl tartışıyor.
***
Biz, her şeyi Türkiye'ye bağlamak
hastalığı demeyeyim de
tutkusunda olduğumuzdan, ben de tüm bu gelişmelere bakarak, şu seçim yenilemeyi, Çipras'ı merkeze kaydıran zorlamaları, kurulmayan koalisyonu komşu
Yunanistan'da pişen bize de düşecek bir aş olarak görüyorum. Şu değindiğim
merkez- radikalizm ilişkisi bakımından da ayrıca önemsiyorum. Bu konunun üstünde ayrıca düşünmek gerektiği kanısındayım.
Son kitabımın adını boşuna, '
bakmak, görmek, bir de bilmek' koymadım...