Akparti-MHP arasında koalisyon gerçekleşmedi. Taktik nedenler, baştan beri sürdürülen siyaset oyunları bir yana bırakılırsa (ki, Davutoğlu bu dönemde samimiyetle koalisyondan yana olduğunu gösteren bir tutum sergiledi) MHP'nin neden değil bir koalisyona hiçbir şeye yanaşmadığı sorusu üstünde yeteri kadar durulmadı. Halbuki bu Türk siyasetinin yapısını anlamak bakımından önemli bir unsurdur.
Öncelikle şunu belirteyim. Baştan beri MHP'nin yürüttüğü siyasetin, doğrusu- yanlışı bir yana, en az Akparti kadar 'oyun kurucu' bir karakter taşıdığını belirttim. Birçok bakımdan karşı olduğum, Türk siyasetinde sorunlu bir konuma sahip olduğunu daima öne sürdüğüm MHP'nin, şu son dönemdeki tutumundan ötürü şiddetle eleştirilirken, direnmesi ve kararlılığıyla belli bir pozisyon aldığını söyledim. Davutoğlu'nun CHP'den sonra bir kere daha MHP'nin kapısını çalması bunun bir göstergesiydi. MHP ne yapıyor da, bu konumunu oluşturup muhafaza ediyor sorusuna şimdi cevap arayalım.
Bunun nedeni MHP'nin çift söylemli bir parti olmasıdır. Bu şu demektir. MHP bir yandan dar anlamda bir muhafazakârlığı savunuyor. Bu MHP'nin Akparti'yle 'yakın' olduğu izlenimini yaratıyor. Neredeyse yapısal bir özelliği bu MHP'nin, dolayısıyla da çok doğal bir sonuç üretiyor ve onu muhafazakâr olduğunu belirten Akparti'yle aynı çizgiye yerleştiriyor. Elbette ki, muhafazakâr bir parti MHP ve o yanıyla da Akparti'yle uç noktalarda ilişki kurmakta zorlanmıyor. İdeolojik planda böyle yakın görünen uzak bir benzerlikten söz edilebilir Akparti ve MHP arasında.
O noktada siyaset pratiği devreye giriyor ve asıl sorun orada ortaya çıkıyor. O düzeyde de MHP aslında Akparti'ye hayli uzak, onu şiddetle eleştirmekten kaçınmayan bir özelliğe sahip. Bir örnek vereyim. MHP, şehit cenazelerinin kaldırılması sırasında 1990'lardan beri önde görünen bir parti. O meyanda PKK'ya ve Kürt hareketine karşı. Bu onu milliyetçilik düzeyinde Akparti'ye yaklaştırıyor. Ama öte yanda, aynı milliyetçilik vurgusunun farklı tonlamaları MHP'yi Akparti'den bir o kadar da uzaklaştırıyor.
İdeolojik planda iki parti arasında bana göre kapatılması hayli zor olan ideolojik açıklığa ve onun milliyetçi tonlamayla ilişkisine bir başka örnek göstereyim. MHP şiddetle devlet yanlısı, devlet öncelikli, devlet vurgulu bir partidir. Devleti kavramlaştırırken de romantik, idealist hatta zaman zaman da sembolik/ mitolojik bir anlayış içinde. Oysa Akparti siyasal pozisyonu itibariyle devlet söz konusu olduğunda gayet pragmatik bir tutum sergiliyor.
Bu iki yaklaşım arasındaki fark, mesela Cumhurbaşkanlığı konusundaki çok zıt fikirlere zemin hazırlıyor. Yani, MHP devlete bütün kurumlarıyla teslim olan bir tarz sergilerken Akparti günü, yeri geldiğinde devleti değiştirmekten, dönüştürmekten kaçınmıyor. Gene bu da iki parti arasındaki uzlaşmazlıklarda önemli rol oynayan bir unsurdur.
Kısacası, MHP, Türkiye'de büyük bir taban olan, çok yaygın bir ideoloji olan muhafazakâr -milliyetçi sağı çok geniş bir yaklaşımla değerlendiriyor. O nedenle de popülist sağ bir nitelik kazanıyor. Hiçbir şey yapmadan siyaset oluşturabileceğini düşünüyor ve bunu başarıyor. Çünkü popülizm MHP'nin aslında apolitik bir siyaset yapmasına yol açıyor. Bu popülist sağın en önemli özelliğidir. Politik olmadığınız zaman müthiş bir eleştirel kapasite kazanırsınız. O da size oy ve taban sağlar. Bu küçük ama esneme kapasitesi olan bir tabandır. Oysa siyaset yaparsanız o eleştirel söyleminizi yitirirsiniz. İşte MHP milliyetçi -muhafazakâr sağın en geniş tabanını bu popülist apolitik çizgide kullanan bir partidir ve merkez siyasetin kazandığı eleştiri oranında güç elde eder veya kaybeder.
Koalisyon kurmamasının da hiçbir şey yapmam demesinin de sırrı MHP'nin budur...