Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kurulmayacaktı kurulmadı...

Koalisyon kurulmayacaktı, kurulmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sonuçlar ortaya çıkmadan önce muhtemelen bu planı kurulmuştu. Samimiyetle, dürüstçe ve dikkatle bir koalisyonun şartları üstünde düşünüldü. Akparti'nin kendilerini eleştiren CHP'nin söylediklerini dinlemesi, CHP'nin o kadar karşı olduğu Akparti'yle belli meseleler etrafında müzakerelerde bulunması gene de bir kazançtır. Onlar aşıldı, sonunda bu noktaya geldik. Şimdi, Akparti çevrelerinin ifadesiyle 'karar düzeltme' için halka yeniden gidilecek.
Artık koalisyon kurulsaydı daha iyi olur muydu tartışmasına girmenin âlemi yok. Şimdi mevcut koşullar dairesinde bir muhakeme yapmak gerek. Ama işlerin bu noktaya sürüklenmesine yol açan iki koşul üstünde durmak yararlı olabilir.

***

Birincisi, Akparti'nin içinde bulunduğu haleti ruhiye. Şöyle düşünün: 13 yıldır devleti yönetmişsiniz. Bütün bakanlıklara atamaları yapmışsınız. Şimdi onların bazılarını bir başka partiye vereceksiniz. O bakanlığa atanan ve koalisyon ortağı partinin milletvekili olan bakan gelip sizin getirdiğiniz bürokratları değiştirecek. Elinizle atadığınız müsteşarları, genel müdürleri bu defa elinizle görevden alacaksınız. Demokrasinin koşulu olsa da durum bu ve bu da öyle kolay kolay sineye çekilecek bir durum değil.
Akparti bunu hemen denemek istemedi. Sonunda koalisyon kader olarak görülürse yapacaktır. Ama Türkiye ilk defa böyle bir halle karşılaşıyor. Yani, bir parti daha düne kadar tek parti olarak devleti yönetirken şimdi koalisyona dönüyor. Kendi eliyle oluşturduğu sistemin gene kendi iktidarında değiştirilmesini izliyor, gerçekleştiriyor.
***

İkincisi, farklı ama gene de bir ölçüde aynı konuyla ilgili.
CHP, daha ilk günden başlayarak 'restorasyon'dan söz etti. '13 yılda kırılıp dökülenleri onarmak'tan dem vurdu. Peki, restore edilmesi, onarılması gereken yönetim onun olsaydı ortağı Akparti'ye ait değil mi? Onun gözünün içine bakarak bu ifadeleri kullandığınızda, Akparti koalisyonu kabul etmesi halinde bu iddiaları da üstlenerek işe başlayacaktı. Bunu kabul edemezdi. İş dönüp dolaşıp gene aynı noktaya geliyor: bir iktidarın, demokratik bir gerek, zorunluluk olsa dahi, kendi yönetimini bu defa eleştirmesi, onun eleştirilmesine katlanması.
Ama daha geride yatan başka sebepler de var. Bunların başında beklentiler geliyor. Akparti yenilenecek seçimlerden gene tek parti iktidarıyla çıkacağını düşünüyor. Olur mu olmaz mı ayrı mesele. Ama ben Akparti'nin ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu kadar tek odaklı bir riskle seçime gireceği kanaatinde değilim. Muhtemeledir ki, Akparti seçim sonrasında çok daha geniş bir ihtimaller demetinin ortaya çıkacağı hesabını yapmaktadır. Tek başına iktidar olmasa bile bu yeni ihtimallerin daha farklı kombinezonlara imkân sağlamasını kurguluyordur.
***

Son nokta şu: Akparti-CHP koalisyonunun kurulamaması bize bir şey öğretiyor: siyaset bu derecede kutuplaşarak yapılmamalı. Bu işin müsebbibi, mesulü, şu taraftır veya bu taraftır, hiç önemli değil, önemli olan kutuplaşmanın ihtiyaç halinde tarafları bir araya getirmeyecek mertebelerde cereyan etmesi. Bunu 1970'lerde ve 90'larda yaşadık. Şimdi de yaşadık.
Ve neticede, anlaşılan, her şey bir yana, Akparti ve CHP bu demokratik uzlaşma noktasında değillermiş. Türkiye o aşamada, düzeyde, evrede değilmiş. Olsaydı, olurdu, koalisyon kurulurdu.
Siyaset çare bulma, sonuç alma işidir. Belki seçime gidilecektir. Galip ihtimal odur. Ama gene de bekleyelim, görelim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA