1970'leri bilenler bilir. Hele öğrenci olanlar. Sınıflar ansızın basılırdı. Toplantı var denirdi. Herkes gider katılırdı. Sonra meydanlara taşardı insanlar. Ölenler ve öldürenler vardı. Herkes aynı sloganları atardı. Sağcılar, solcular birbirini kıyafetlerinden, bıyıklarından tanırdı. Her şey o derecede şablonlaşmıştı. En küçük bir yaratıcılık yoktu. Herkes farklılığa düşmandı. Her şey simsiyahtı.
Devrimciler devrim beklerdi. Sağcılar da o devrimi engellemeyi şiar edinmişti. Hayatın aksı komünizmdi. Herkes ona göre hiza-istikamet alıyordu. Hiçbir şeyi küçümsemiyorum. Sadece 70'lerde kimsenin farklı bir şey söylemek istemediğini hatırlatıyorum.
Kimse gücenmesin, darılmasın, kızmasın. Bugün sokaklarda cereyan eden olayları, atılan sloganları gördüğümde o yılları anımsıyorum. Neredeyse her şey aynı. O yılların sloganları çınlıyor sokaklarda. O yılların yöntemleri neredeyse bire bir uygulanıyor. Sokağa çıkanlara, tepki gösterenlere, protesto edenlere ne diyebilirim? Demokratik bir tavır sergileyen bu insanlara ayrıca saygı duyarım. Hayat protesto ve reddediştir. Ne var ki, şu ya da bu siyasetin yandaşı olsunlar, önemli değil, insanların gösterdiği tepkinin davranış kalıpları beni düşündürüyor. Bu tavırlar eğer bana 70'leri çağrıştırıyor ve o yıllardaki tutumla bugünkü tutumun aynı olduğunu söylüyorsam burada bir çelişki var diye düşünüyorum. Her şey biraz daha farklı olmalı!
Farklı olmak zorunda. Taksim olaylarının başlangıcını düşünelim. Onca zeki, yaratıcı, yeni slogan, tavır, tutum. Bir tesadüf değildi. O insanlar orta sınıfa aitti. Daha iyi eğitim görmüştü. Daha farklı sınıfsal ve sosyal çevrelerden geliyorlardı. Şiddete bulaşmadılar. Neye karşı çıkıyorlarsa onu ifade ettiler. Dile getirdiler ve bu maksatla da yeni bir dil kullandılar.
Ardından gelen kesim yakıp yıktı. Kırıp döktü. Yöntemleri de, sloganları da, 1970 modeldi. Bunu bir geri gidiş, bir gerileme olarak nitelendirmekle kalmıyorum. Biliyorum, kızanlar olacaktır ama önemli değil, bildiğimi söyleyeyim, farklı bir sınıfsal ve sosyal çevrenin tepkisi olarak görüyorum. Nasıl öncekiler orta sınıfların, üstelik toplumsal güçlerini kanıtlayacak biçimde, ifade ettiği bir siyasal reaksiyon ise bu da lümpen çevrelerin, alt orta sınıfların, "underclass" çevrelerin tepkisiydi. Bunun değişmesi gerektiğini ısrarla işaret ediyorum.
Değişim zaruretinin bir sebebi belirttiklerim ise bir diğer sebebi de Türkiye'de yaşanan sosyo -politik dönüşümdür. Yıllardır söylerim. Son 20 sene Türkiye toplumunun daha önce hiç görmediği ölçüde politize olduğu bir dönem. Milyonlarca insan, çok geniş toplum kesimleri şu veya bu biçimde siyasal tepki gösteriyor.
Kimse kendini aldatmasın. Bugünkü iktidarın tabanını oluşturan kesimler sonuna kadar siyasaldır. Onlar kendilerini bu derecede siyasallaşmış sayar ve içinde siyaset olmayan bir bardak su bile içmezlerken ve asıl önemlisi, bunu demokratik biçimde dile getirirlerken, sokağın "bu şekilde" ayaklanmasına da tepki gösteriyorlar. Yani demokratik tepkiyle şiddete dayalı tepki arasındaki gerilim tayin etti 2013 sonrasını.
Beğenin beğenmeyin. Gerçek budur. Bir manada kentsel siyasal tepkiyle kırsal/ feodal siyasal tepki arasındaki fark bu. Küçük burjuva radikalizminin sertliği de diyebilirsiniz, "o" dile meraklıysanız. Ama bunun artık başka bir kalıba dökülmesi gerekiyor. Kobani olayları da, bana aynı şeyi kanıtlamış görünüyor. Lümpen siyasetin bir sonu olmalı. Aksi takdirde politik görünürken apolitik bir pozisyon başlayacaktır. Ya da siyaset anlamından, hatta işlevinden soyunacaktır. İş, bunu tersine çevirmektir. Şimdi. Hele Kürt meselesi bu kıvama gelmişken...
Siyaset şiddete karşı barajdır ve onun bittiği yerde başlar. Eski resimlerle yaşanmaz, onlar hüzün ve solgunluktur...