Söylediklerinde içten olabilir Altan Tan. Muhtemelen öyledir. Ama inandırıcı değil. İnandırıcı değil derken gerçeği söylemediğini ima veya ifade etmiyorum.
Ama bir politikacının, bir siyasal partinin adım atarken çok daha makul olması gerekir. Nasıl Medeni Kanun tüccarı müdebbir (tedbirli) olmakla yükümlü kılıyorsa bu husus, müdebbir olmak, tüccardan çok politikacılar için şart olan bir niteliktir. İnsanları sokaklara döküp sonra da Ahmet Hakan'a belirttiği gibi (Hürriyet/ 15.10.2014), yakıp yıkmayı önlemeliydik demek işte bir politikacının eyleminde müdebbir, basiretli ve uzgörülü olma ilkesiyle çeliştiği için inandırıcı değil. Önceden iyice düşünmemiş, iyiden iyiye hesap yapmamış bir politikacıya nedeni inanılsın? Hele politikacı yanlış yapma hakkı olmayan kişi diye tanımlanırsa bu inandırıcılıktan galiba hiç söz edilemez. Neticede insanlar sokağa döküldü, etraf ateşe verildi, yakılıp yıkıldı. Onlarca insan öldü. Daha önce de yazdım. Kürt tarafı toplumu "barış süreci biter" diye tehdit ediyor. Barış sürecinin bitmesi, tercüme edilirse, öldürmeler, çatışmalar yeniden başlar demektir.
Bu elbette korkutucu, hem de çok korkutucu bir ihtimaldir. Ama toplum barış sürecinin ne olduğunu bilmiyor. Dolayısıyla ölümlerin yeniden başlamaması için ne yapılması gerektiği topluma büsbütün bir açıklıkla anlatılmalı. Kürt tarafı da ne istediğini ortaya koymalıdır. Yoksa Türkiye koridorundan Kobani'ye silah taşınsın (!), izin verilmezse barış süreci biter demek, Tan kusura bakmasın, insanları sokağa dökme hatasından daha büyük bir hatadır.
O anlayışla hareket edildiği içindir ki, yanlış hamleyle büyük bir umut ışığı söndürüldü. Barışa hiçbir zaman bu derecede yaklaşmamıştık. Halbuki o ışık şimdi görünmez bir el (yoksa hayli belirgin bir el mi?) tarafından karartıldı. Bari alacakaranlıkta olsaydık. Hayır, düpedüz karanlıktayız. Bu ağır sorunun nasıl aşılacağına, umut ışığının yeniden nasıl yakılacağına dair hiçbir belirti de yok ortada.
Kaldı ki, bugün çok daha vahim gelişmelere tanık oluyoruz. Onların başında PKK ile Hüda Par'ın çatışması geliyor. 1990'ları hiçbir şey bu derecede hatırlatamaz. O yıllarda da Güneydoğu Anadolu'da Hizbullah'la PKK çatışmaya itiliyordu. Devletin karanlık örgütleri bu işin içindeydi. Bugün kimlerin bu işlere dahil olduğunu ayrıca düşünmek gerekir. Böyle bir ortamda, en çok da bu şartlarda, HDP'nin çok daha farklı bir tutum takınması gerekmez mi?
Bütün bunlarla birlikte düşününce Kürt tarafındaki siyasetin artık iki noktada kendisini geliştirmesi gerekiyor. Bunların ilki, daha önce de belirtmiştim, erginlik meselesidir. Altan Tan'ın açıklamalarını bu meyanda ele almak ve o sözleri erginleşme ihtiyacının bir ifadesi olarak görmek gerekiyor. Kabul ediyorum, şiddetle iç içe yaşamış kitlelerin böyle bir imkânla ansızın sokaklara dökülmesini anlarım da onları sokağa dökmeyi anlamam.
İkincisi, ileride daha uzunca değinmek istediğim bir konu. Kürt hareketinin bundan sonra daha yaratıcı bir siyaset geliştirmesi gerektiği kanısındayım. Demokratik hak talebi elbette zaruridir, aklı başında herkes de o talepleri destekler. Ama eğer işin içinde bir ortak yaşama arzusu varsa, Türk tarafına, ön alması ve demokratikleşme yolunda çok daha ileri adımları hiç zaman yitirmeksizin atmasını önerdiğimiz bir sırada Kürtler de alışılmış kavramları bildik yöntemlerle dile getirmekten kendilerini kurtarıp, arındırıp daha yaratıcı yöntemler bulmak zorundadırlar.
Bu da, dünyayı Kobani'den daha geniş bir açıdan görmekle mümkündür...