Sayın Cumhurbaşkanıyla New York'a geldik. Cumhurbaşkanı Gül, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na katılacak. Orada, kapsamlı bir konuşma yapacak. İpuçlarını vermesine rağmen konuşmanın ayrıntılarına hiç girmedi. Belli ki, son olayları ve bölge koşullarını ve son gelişmeleri irdeleyecek.
Son Suriye olayında, süreç henüz devam etse de, Türkiye hiç değilse şimdilik, baştan beri sürdürdüğü politikanın sonucunu henüz alamadı. Esad yerinde duruyor. Bir manada Suriye'den şimdilik çekildik. Biraz da karmaşık bir noktada duruyoruz. Karıştığımız ölçüde Suriye olaylarının nasıl devam edeceğini yeterince bilemiyoruz. Kimse bilemiyor. Bu o ülkenin ve bölgenin dokusundan kaynaklanıyor. Her gün yeni gruplar ortaya çıkıyor, bunlar sürece müdahil oluyor.
Kaldı ki, Türkiye Suriye'yi biraz da "içinde" yaşayan bir ülke. Suriye'den sonra dünyada en fazla Nuseyri nüfusuna sahip olan ülke Türkiye. Sadece bu koşul bile Suriye yangınının bize nasıl yansıdığını görmek bakımından çok önemli. Buna, diğer koşullar yanında çok ikincil olan göç meselesini de koymak gerek.
Böyle bir tablo karşısında Türkiye elbette Suriye konusuna müdahil olmak "durumunda." Şimdi Rusya'nın Obama'yı da kurtaran hamlesiyle ortaya çıkan tablo, kenarda bıraksa bile bu Türkiye'nin bölgedeki önemini azaltan bir koşul değil. Cumhurbaşkanının sohbetinde bölge ülkelerine dönük olarak yaptığı çok dikkatli analizler durumun ve Türkiye'nin hassas pozisyonunu yeterince yansıtıyordu.
***
Uçakta,
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'yla uzun ve yazılmaması kaydıyla bir görüşme de yaptık. Davutoğlu, her zamanki gibi, akademisyenliğinden beri taşıdığı özelliklerle kapsamlı ve analitik açıklamalar yaptı. Çok sıcak olaylar tartışıldığı için Bakanın yazılmaması kaydını anlamak mümkün.
Gerçekten de konuşma
Ortadoğu konularına hasredildi. Özellikle Suriye konusuna. Fakat bu ülkeyi konuşmak
ABD'yi ve Rusya'yı konuşmak olduğundan bu ülkelerin son gelişmelerdeki rolü üstünde de duruldu.
Ortaya çıkan çok önemli bir gerçek var, bence. Davutoğlu'nun açıklamalarında kendisini gösteren yaklaşımlar ve politika incelikleri Türk dış politikasının gündelik bir planda dışarı yansıyan yüzünden
çok daha fazla derinlik içeriyor. Ortada bu bağlamda bir sorun olduğu kesin. Davutoğlu sürdürdüğü politikayı ısrarla ve ikna edici bir biçimde savunuyor. Fakat o argümanların yeterince gündelik planda izlendiğini söylemek en azından şimdilik güç. Oradaki "incelik" en azından güncelik retorikte mevcut değil.
***
Dünya Suriye konusunda
Türkiye'nin hassasiyetini paylaşmadı. Çok geç müdahale etti bu konuya. Hâlâ da sonuç vermiş değil girişimi. Besbelli ki, Esad, aradan geçecek zamanda şiddetli etnik kıyımını sürdürerek kendisine homojen bir bölge yaratmak ve farklı yapılardan oluşan bir Suriye'de bu yeni pozisyonu oluşturup geleceğini tayin etmek istiyor. Buna izin verilir mi, meçhul, ama Suriye'nin kanadığı açık.
Şu da bir başka gerçek:
Türkiye, Rusya-Amerika sürecine dahil edilseydi, ortaya çok daha ciddi, kalıcı ve kapsamlı bir sonuç çıkacaktı. Bu fırsatı dünya kaçırdı. Neden böyle olduğunu Davutoğlu, olayların olağanüstü bir hızla gelişmesine bağlıyor. Doğrudur, ama gene de mevcut durum çok ciddi bir durum. Türkiye'nin
İran, İsrail ve az ötedeki
Mısır'la birlikte gerek
OD'da gerekse
Doğu Akdeniz'de yeni bir pozisyon inşa etmesi zorunlu.
Türkiye, OD ve Doğu Akdeniz sadece Suriye değildir.