Bir iki itirazda veya saptamada bulunsam diyorum...
Sembolik anlamını, önemini kavramamak, görmemek olanaksız cami-cemevi beraberliğinin ama gene de cemevinin devlet tarafından kendine ait bir "yalnızlık" içinde benimsenmesinin ve desteklenmesinin daha doğru olacağı kanısındayım. Doğrudur, bu ikisinin yan yana bulunması iç içe bulunması anlamına gelmiyor. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi aynı mekânın günün farklı saatlerinde farklı inançların ibadetine açılması türünden bir durum söz konusu değil. Cami ayrı, cemevi ayrı olacak. Dileyen dilediğine gidecek. Bunlar belli ama ben gene de ayrı ayrı olsalar diyorum.
Literatürde, camilerle cemevlerinin yan yana olduğunu, bulunduğunu gösteren örnekler de varken, neden şimdi bir arada bulunmamalarında daha bir hassasiyet olduğunu düşünmek gerekir saptaması önemli çünkü bize demokrasiyle ilgili yeni bir düşünce kapısı aralıyor.
***
Günümüz demokrasisi
tekillikler ve "
mikrolojiler" üstüne inşa ediliyor. Buna, mevcut demokrasi anlayışının
liberal özünden bir katkı taşımak da mümkündür.
Atomist, izolasyonist bir yaklaşım bünyesinde olmasa bile bugünkü
çoğulcu demokrasi tam da bu çeşit
farklılıkların kendilerine ait özgüllükler içinde var olmasını savunuyor. Tekrar edeyim, bir caminin ve bir cemevinin ayrı ayrı birimler olarak aynı külliyede mevcut olması bazılarının öne sürdüğü gibi bir
zorlamaya tekabül etmez ama gene de ayrılığın getirdiği
mahremiyet (privacy) son derecede önemli bir konudur.
Nedeni açık: tarih, farklı din mensupları arasındaki anlaşmanın, dayanışmanın, hoşgörünün aynı dinin farklı mezhepleri arasındaki ilişkilerden daha kolay inşa edildiğini göstermiştir.
Alevilik konusunda bunca tartışma cereyan ederken şimdi ortak bir mekânda buluşmak düşüncesi çok derinlerde de olsa bir rahatsızlık demeyeyim ama bir tedirginlik yaratacaktır.
***
İkinci ve daha da önemli olan husus şu: Türkiye'deki Alevilik konusu camiyle cemevini bir araya getirmenin çok ötesinde kalıyor. Çünkü önemli olan
cemevinin ve Aleviliğin farklılığının tanınmasıdır. Aleviler çok uzun yıllar
devletle ittifak içinde kaldıktan sonra kendilerini
kimlik temelinde ayrıştırmaya başladı. Bir manada kendi gerçekliklerini ayırt etmeleriydi bu. Böyle bir algı
farklılık bilinci geliştiğinde ortaya çıkar. Aleviler de şimdi devletin kendilerini olanca farklılıklarıyla tanımasını istiyorlar.
Böyle bir talebin temelinde devletin
Müslüman kimliğini ve
Kürt kimliğini tanıması yatıyor. Son kertede bir
nüfus realitesi olarak ele alınan Kürt kimliğinden sonra şimdi Aleviler de demografileriyle ortaya çıkıp özgüllüklerinin tanınması talebinde bulunuyor. Cemevlerinin statüsü bu talepte nirengi noktası. Cemevinin bir tapınak olarak tanınmasını ve devletin onu desteklemesi gerektiğini savunuyorlar. Böyle bir talep
Sünni İslam temelinde örgütlenmiş bir devletin demokratikleşmesi bakımından son derecede önemli. Eğer çözümü konusunda kafa yorarsak devletin dönüşmesi bakımından çok yol alacağız.
Camiyle cemevinin bir arada olması bütün bunlara aykırı veya bütün bunları engeller mahiyette bir hamle midir? Değildir. Olabilir. Güzellikleri de vardır. Ama her şey demek de değildir.
Alevilik barışı anlamına hele hiç gelmez.
Beklenen ise o: Alevilik barışı.