Türkiye'nin on yıl önce uygulamaya başladığı dış politikanın ve OD politikasının özü doğruydu. Zor bir projeyi gerçekleştirmeye çalışıyordu Türkiye. İstiyordu ki, yüz yıl önce çekildiği topraklara şimdi daha güçlü ve etkili bir ülke olarak dönsün. Suriye'ye bugün müdahalede bulunmaya kalkışan Amerika'yla bu ülke arasında şu kadar, Fransa'yla bu kadar bin kilometre uzaklık varken o ülkeyle 1000 kilometre sınırı olan Türkiye mi olanlara kayıtsız kalacaktı?
Bunu düşünmek ve istemek pek öyle aklın alacağı bir iş değildir.
Zorluk, Türkiye o ülkelerle ilgilenmeye başladığında Batının takınacağı tavırdan kaynaklanıyordu.
Kaldı ki, Türkiye son dönemde sadece OD ile yetinmedi. Afrika'ya, Uzakdoğu'ya açılmayı da bir politika olarak benimsedi. THY'nin son dönemde gösterdiği büyük başarının altında onu harekete geçmeye zorlayan dış politika anlayışı yatıyordu.
Ama bugün Mısır, Irak, Suriye, İran hattında tıkanmış bir politika var. Batının bundan sevinç duymadığını ben kendi payıma söyleyemiyorum. Batı, yüz yıl sonra Türkiye'nin bir kere daha bu bölgeden çekilmesini, o toprakları bırakmasını istiyor. Açıkça veya gizlice.
Dolayısıyla Türkiye iki ateş arasında sıkışıyor. Sadece bugün değil, önümüzdeki dönemde de etkili olacak, bu iki ateş İslam ve Avrupa'dır.
***
OD'ya bizim bu defa büyük bir rahatlıkla ve hüsnü kabul görerek yönelmemizin altında yatan tayin edici faktörün
İslam'la barışmak olmadığını kimse söyleyebilir mi? Bazıları kabul eder bazıları reddeder, o ayrı bir meseledir, ama Türkiye bugün herhalde
erken Cumhuriyet döneminin bu konuda durduğu noktada değil. İslam'la yeni bir ilişki kurmuş Türkiye'nin OD'dan farklı bir yaklaşım göreceği kesindi. Öyle de oldu. Üstüne üstlük, Türkiye bilhassa
Mısır olayları sırasında
Başbakan Erdoğan'ın yaptığı açıklamayla
laiklikle İslam arasında çelişki bulunmadığını dünyaya duyurdu.
Ondan sonra işler değişti.
Mısır biraz da beklenir bir biçimde
İslamcı bir siyasete savruldu. Kopma noktasını bu gelişme hazırladı. Batı, Mısır gibi bir ülkenin bu ölçüde İslam'a kaydığını görünce tepki göstermekte tereddüt etmedi.
Batı 'sandıklı' da olsa 'sandıksız' da olsa artık İslam'ın bu coğrafyada iktidarını istemiyor.
Oysa Türkiye o sırada devrilen iktidarı ve haklarını savunuyordu.
***
O kadar istemiyor ki, Batı, İslam'ı, artık Suriye'de
Esad'ı devirecek bir girişimde bulunmayı aklından dahi geçirmiyor.
İran ötede koyu bir İslami rejim olarak dururken bir de Suriye'nin geleceğini benzeri bir çerçeve içinde görmekten korkuyor.
Esad'ın tepesine bir kılıç asmasına asacak ama bu Esad'ın artık oyunun bir oyuncusu olmadığı anlamına gelmeyecek.
Aksine,
Obama'nın
budalaca bir hamlesiyle başlayan Rusya- Amerika yakınlaşması Türkiye'nin eski ölçülerde bu işe müdahil olmasını engelleyecek.
Başlangıçta vurguladığım
İslam-
Avrupa çelişkisi böyle oluşuyor. Güncel ve somut politika Türkiye'den
Batı yanlısı bir uygulama bekliyor. Onu gerçekleştirdiğinde
OD ile ters düşüyor Türkiye.
OD yanlısı politika uyguladığında da Batı makası açılıyor.
'
Yüz yıllık yalnızlık' bir kere daha kapımızı çalıyor, OD'dan bir kere daha çekilmeye zorlanıyoruz.
Ama o makası kapayacak şartların olmadığını kim söyleyebilir?