Geçen hafta yazdığım "CHP'li dostlarımıza anlatamadıklarımız" başlıklı yazıma hayli tepki geldi. Memnun oldum. O arada CHP içinde şiddetli bir çatışmanın başladığını da gördüm. Bilhassa Hüseyin Aygün'ün Paris'te öldürülen PKK'lıların evlerine yaptığı taziye ziyaretinden sonra partinin açık biçimde ikiye ayrıldığı gözlemleniyor. Bu zıtlaşma partiye yerleşmiş ulusalcılarla herhalde yenilikçiler dememiz gereken kesim arasında cereyan ediyor. Artık saklanamayan, muhtemelen bölünmeyle sonuçlanacak bir yarılma ve çatışma bu. CHP eğer söylendiği gibi yeni olacaksa bu kopuştan sonra olacak.
***
Buradaki tartışma CHP'nin
Tek Parti döneminden kalan mirasına, hatta doğrudan
Tek Parti CHP'sine sahip çıkmakla ilgili. Bir grup, klasik
Altı Ok'u, o dönemin yani
1930'ların Kemalizmini, 1940'ların faşizan, tepeden inmeci yaklaşımlarını vazgeçilmez bir değer olarak benimsiyor.
Diğer bir grup da, tıpkı zamanında SHP'de olduğu gibi, bu tarihin artık terk edilmesi gerektiğini dile getiriyor. Örneğin CHP milletvekili
Prof. Dr. Hurşit Güneş internette yer alan bir grup toplantısında bunu açıkça ortaya koymuş ve CHP'nin
1957'den başlayarak birkaç kere dönüştüğünü,
1970'lerde ise devletçi geçmişinden kopup, "
halk partisi" olduğunu belirtmiş. (Bu faaliyeti hazırlayan en önemli şahıslardan birisi, babası
Prof. Dr. Turan Güneş'ti.
Baba Güneş'in görüşlerinin hâlâ CHP bünyesinde aşılamadığı kanısındayım. Dileyenler kitaplarına bakabilir.)
***
Bu doğrudur. CHP bir
kurucu Tek Parti olarak başlamıştır. Fakat
1946'da çok partili hayata geçişi sağlamıştır.
1965'ten sonra da ikinci bir dönüşüm geçirerek önce
Ortanın Solu bir parti olduğunu kabul etmiş,
1971 sonrasında da
Demokratik Sol olduğunu söylemiştir. Bunların hiçbiri yanlış veya küçümsenecek açılımlar değildir. Buradaki sorun bu çizgilerin devam ettirilememesidir.
O yetersizliğin altında çeşitli nedenler aranabilir.
Soğuk Savaş etkisi, sola karşı sürdürülen
yıldırıcı devlet politikası, sağın bir
milli politika haline gelerek bu defa ordu tarafından benimsenmesi bazı nedenlerdir. En şaşırtıcısıysa bizzat kurucuların, mesela
Ecevit'in 1990'larda daha önce öne sürdüğü görüşleri terk etmesidir.
Fakat trajik olanı CHP'nin
1992'de yeniden açıldıktan sonra geri gidip
Tek Parti dönemini sahiplenmesidir. Seçenek kabul etmeksizin, bu doğrultuyu benimsemesidir.
Baykal'ın marifetidir bu. Baykal böylelikle kendisine, partiye ve Türkiye'ye akıl almaz bir kötülükte bulunmuştur. Bu kadarla da kalmayarak Baykal
28 Şubat ve
27 Nisan dönemlerinde de CHP'yi
darbelerin ve askerin partisi haline getirmiştir.
***
Kılıçdaroğlu o mirası devraldı. 2011 seçimlerinde
ulusalcı kanadın en şedit temsilcilerini, dava sanıklarını partiye taşımakta tereddüt etmedi. O arada kendisi farklı şeyler söylemeye başlayarak partinin şizofrenik bir yapıya dönüşmesine yol açtı.
Sosyal demokrasiyi tamamen unuttu. Parti şimdi o
ikili yapı ile büyük bir yarılmaya doğru gidiyor. Umarız o yırtılma olacak, umarız ulusalcı,
Tek Partici, askerci-Kemalist kanat aşılacaktır. Belki ondan sonra
sosyal demokrat olamasa da daha makul, demokratik bir CHP oluşabilecektir.
CHP'li dostlarımıza anlatamadıklarımızı anlatmaya devam ediyoruz.