Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Başkasına hayal kurmak

Kapısından içeri giriyorum büyük otelin. Yer gök insan kaynıyor. Herkes birbirinin üstünde, sırtında. Dışarıda akıl almaz bir fırtına var. Güneydoğusunu ülkenin vuran kasırganın ta kendisi değil, Amerikanca tabiriyle, gözünde değiliz kasırganın ama serpintilerini hissediyoruz. Palmiyeler uzun birer harem ağası gibi eğilip ikiye katlanıyor. Şehir kıyıdan kalkan büyük kum fırtınasıyla kapandı. Sabahleyin sahilde oturmak gafletine düştüm ve bir süre sonra tepeden tırnağa kuma bulandığımı gördüm. Gene de güneş var ve insanlar kıyıda yaşamanın inandıkları yoldan tadını çıkarıyor.
Bir eğlence şehri burası ama öyle çarpık çurpuk, derme çatma yapılardan oluşmuş bir yer değil, tersine, Amerikan kapitalizminin bir kaynağı kullanmak, ondan değer üretmek anlayışı burada da kendini gösteriyor, turizm ekonomisi kenti kuşatmış. Uzaktan görünen finans bölgesinin devasa yapıları nasıl bir ekonomiye bu şehrin hitap ettiğinin kanıtı. Muhteşem yapıları birbiri ardınca aşıyor araba. Sonra kültür merkezleri, sonra müzeler. Dünyanın en büyük sanat fuarlarından biri gerçekleştiriliyor bu şehirde. Dünyanın hiç tartışmasız en şık, en paralı, en yaratıcı insanları kenti basmış durumda. O kadar pahalı otellerde yer yok. Lokantalar gece 12'ye randevu veriyor. Kıyıdakiler nispeten çulsuz insanlar, orta sınıf. Varsıllar kendilerini işte bu otellerde, bu kurumlarda ağırlatıyorlar.

***

Otelin duvarlarındaki resimlere bakıyorum, fiyatlarını geçiriyorum usumdan, toplamı, Türkiye'de epey ölçekli bir fabrika demek. Etrafın kalabalığından biraz uzaktaki adamı gözüm bir yerden ısırıyor. Sonradan Michael Douglas olduğunu çıkarıyorum. Yaşlı başlı bir adam. Tiril tiril giysilerine, pırıl pırıl saçlarına rağmen yaşlı bir insan. Az sonra ayağa kalkıyor, neredeyse iki büklüm yürüyor. Etrafı "gorillerle" çevrili. Heyecan içinde bir adam. Babasının oynadığı Spartacus filmini Kars'ın bir sinemasında 5-6 yaşımda izlediğimi anımsıyorum, film sahne sahne gözümün önünde. Hayat bu kadar garip ve karmaşık bir şey, kim derdi o günlerde, 55 yaşıma geldiğimde 64 yaşındaki oğluyla karşılaşacağımı?
***

Ama burası Amerika. her şey mümkün. Sonra yemeğe geçiyoruz. Yan tarafta birisi var, gözüm ısırıyor. Düşünüyorum, tanıdığım bu suratı, çıkarmam olanaksız, garsona soruyorum, "o" diyor, "kim" diyorum, "Paris Hilton" diyor. Hilton da kendi hayatını yaşıyor. Yanındaki kadının ondan bin kere daha güzel olduğuna kuşku yok ama bu kadın "o" kadın işte. Birisi başkalarının hayallerini kurcalamayı öğrenmiş, onlara hayal satmayı iş edinmiş, öteki sadece kendi hayalleriyle yaşıyor. Amerika'da şöhret olmanın, "bir şey" olmanın sırrı bu: başkalarının hayallerini örgütleme, satın alma, işleme; başkasına hayal kurmak.
***

Havaalanındayım. Ülkenin kuzey doğusuna uçacağım. Sınırsız açıklıklar geçiyoruz, bir terminalden ötekine, trenlerle ve yürüyen yollarla. Nispeten sessiz, ıssız bir köşedeyim. Bir adam dikilip benim de taburesinde oturduğum barın asılı mönüsüne bakıyor uzaktan. Allah Allah, yoksa o mu?
Tam bir gariban, üstünden dökülen pantolonu, berbat ayakkabıları, sırtında heybeden farksız çantası, göbeği, bakımsız, biçimsiz, dudağının üstünde unutulmuş bıyığıyla, hiçbir şeyi umursamaz halleriyle. Belki o değildir diyorum ama birileri yaklaşıyor yanına, bir kadınla fotoğraf çektiriyor, emin oluyorum, Bill Murray bu çağdaş Amerikan kovboyu. Michael Douglas'a hiç şaşırmıyorum ama aynı şeyi şimdi, karşımdaki Murray için nasıl söylerim? Tam manasıyla "lost in translation" bir hali var: yitik. Mekânda yitik, ama her yitiriş önce insanın kendinde başlıyor. Zaten bu ülkede herkes biraz "çeviride yitmiş" bir durumda.
***

Uçağa girerken bir kadın çarpıyor gözüme. Simsiyah, incecik, bir karganın gagası gibi. Oturuyorum. Yanımdaki kadın çırpınıyor, nihayet izin koparıyor, gidip bir fotoğraf çektiriyor, Lady Gaga'yla. Öyle, tek başına bir kadın işte. Derken Miami uçağı havalanıyor. Geniş, masmavi okyanus tırmanıyor uçağın pencerelerine. Hayaller şehri geride kalıyor. Etrafa bakıyorum herkes hayal içinde yüzüyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA