Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Gökyüzü, deniz ve Miami

Bir kış günü, bir cumartesi sabahı, deniz kıyısında oturmuş, yaklaşan fırtınaya bakıyorum. Gerçi hava soğudu, rüzgâr gitgide patlıyor, gökyüzü hızla kapanıyor, gövdeleri sadece hafif hafif yaylanıyor ama palmiye ağaçlarının tepeleri uçuşuyor, şiddetini duyurdukça duyuruyor ama bu fırtına her şeye rağmen bir yaz fırtınası.
İnsanlar sahilde kabarıp büyüyen dalgalara rağmen ve kilometrelerce uzayan bembeyaz kumsaldan kalkan büyük kum bulutuna hiç kulak asmadan koşuyor, incecik elbiselerle salınıyor etrafta. Çantalarıyla yeni yolcular geliyor. Kadınların başındaki şapka herkesin buraya bir düşünü, bir fantezisini daha gerçekleştirmeye geldiğini gösteriyor. "Art Deco" mahallesindeki tiyatroya onlar da "kostümleriyle" katılıyor. Zaten bütün "dekor" ona göre tasarlanmış ve servetle muhayyile yaratmış Miami'yi.
Bu duyguların benzerini Atlanta'da, Disneyland'de yaşamıştım yıllar önce. Bu kadar kaptırabilir miydi insan kendini içinde yaşadığı yalana? Nasıl bir "sistem", mekanizma, endoktrinasyon sağlıyordu bunu? (Saçmalığın ötesi, dünyanın en ciddi konferansının o oyun dekoru içinde yapılmasıydı.)
İnsanlar Atlanta'ya "eğlenmeye" geliyordu, eğlenmenin kodları, kipleri, kalıpları vardı. Sistem de onlara istediği her şeyi sağlıyordu. Abartılmış büyüklükte yemekler, "eğlence", insanları hoşlama, Pamuk Prenses'in elini sıkmak, Robin Hood'un yayına dokunmak, bunu yapan koskoca adamın zevkten erimesi!
Miami o kadar kötü değil. Haksızlık olur bunu söylemek. Her şeyden önce o büyük, uçsuz bucaksız sahil şeridi, kumsal, hemen dışında başlayan ve birbirine paralel uzayan, Okyanus Yolu başta, bulvarlar, onların diğer yanındaki ve artık bir kanala dönüştürülmüş denizi kuşatan bahçeli, görkemli evler, uzaktan görünen, ABD'nin tipik siluetinin buradaki izdüşümü olan gökdelenler, tertemiz kaldırımlara yayılmış barlar, kahveler, lokantalarla burası çok güzel bir yer.
Masmavi deniz, gökyüzü, upuzun palmiyeler, rahat, yumuşak ve bakımlı insanlar. Uzaydan gelmiş gibi metrelerce uzun, incecik, hayallerinin, umut ve beklentilerinin tuzağında yaşayan, yollar boyunca salınan "kozmo" kızlar. Kadın, erkek fark etmiyor, herkesin suratı botokstan ve diğer estetik müdahalelerden ötürü erimiş gibi duruyor. Kadınların neredeyse tamamı bedenlerine bin numara büyük gelen "yapılmış" göğüslerini gere gere dolaşıyor etrafta. LA sahilinin de vazgeçilmez görüntüsü olan, vücutlarını geliştiren Apollon'u kıskandıran görkemli genç adamlar. Ne yaparsa yapsın karşısındakini eleştirmeyen, yaptığının doğru olduğunu vurgulayan bir kültür. Sevmeyip de ne yapacaksınız Miami'yi, hele kış gününde, hele deniz kıyısında, hele bir sabah erkende, gökyüzü ve bulutlar önünüzde, üstünüzde iken.
İki parça Miami. Birisi kıyı, bir tür ada. Onu köprüler ve yollarla büyük parçaya bağlamışlar. Ve ABD'de daima olduğu gibi, kıyıdaki kesim ayrı bir ülke, dünya, kıta gibi kendi başına gelişmiş. Bir tür kurtarılmış bölge. Ayrıksı, en azından. Yüzyıl başı Art Deco binaları yıkmadıkları gibi, yeniler de aynı havada yapılmış. "Midtown"un geniş bulvarlarıyla mukayese edilmeyecek kadar küçük, dar sokaklar, içerlek evler, bahçeler.
Böyle bir yerin çevresindeki İspanyol kültüründen etkilenmemesi söz konusu olamaz. Nitekim Küçük Havana mahallesi bir yana, iki dilli burası. Biraz ötede Key West var, Key Largo var, Amerika kıtasının güney doğudaki ucu var. Az ötede Küba. Fırtına yırtıyor şimdi gökleri. Palmiyelerin gövdeleri de yatmaya başladı. Her şeyim kum içinde. Rahatsızım. Etrafıma göz gezdiriyorum. Hayretle fark ediyorum hiçbir şeyin insanların cumartesi sabahı keyfini bozmasına yetmediğini.
Ansızın hatırlıyorum, şu oturduğum balkonun Hemingway'in oturduğu balkon olduğunu. Olsaydı hoşlanırdı diyorum. Ben de hoşlanıyorum oldum bittim sevdiğim fırtınadan, onun Miami türünden.
Not: Perşembe günü dünyanın bir ucunda, makalemi yazdım, Ece Ayhan'ın dizelerini belleğimdeki gibi "oğullar oğulluktan sessizce çekilmeyi bilmelidirler abiler" aktardım, sonra içime sinmedi, araştırdım, doğrusunun, düşündüğüm gibi, "çekilmesini bilmelidir abiler" olduğunu gördüm ve bunu düzeltmeleri için yazı işlerine ikinci, üçüncü mesajları ilettim. Herhalde ellerine geçmedi ki, o yazı ilk haliyle çıktı. Düzeltirim. Ayhan'dan ve okurlarımdan özür dilerim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA