" Püskevit"in o şekilde telaffuzundan doğan hoş irdelemeleri unutmadan, orada epey önemli bir popüler kültür özü var çünkü ama şimdilik bir kenara bırakıp bakarsak MHP konusundaki tartışmalar iki noktada düğümleniyor. Bundan böyle yeni bir siyasal ortam doğacaksa MHP'ye ihtiyaç var mı ve MHP barajı geçebilir mi?
1990'lı yılların o berbat siyasal ortamında MHP'nin taban kaymaları yaşadığı parti DSP idi. İkisi de kente yeni göçmüş, kimlik krizini ulusalcımilliyetçi bir tepkiyle gizlemeye veya aşmaya çalışan, o sıralarda alevlenmiş Türk- Kürt çatışmasında reaksiyoner davranan kitlelerden oy alıyordu. İki parti de dehşetli bir hiyerarşik kontrol altındaydı. İki parti de gençlere dayanıyordu. İki partinin tabanında da bu niteliklerine bakarak henüz kendini yeterince ifade edemediği için lümpen diyebileceğimiz bir kitle mevcuttu.
Zaman geçti. Kürt sorununun daha barışçı yollardan çözümü artık üstünde uzlaşılan bir konuya dönüştü. MHP'nin fundalığı olan şehit cenazeleri nispeten azaldı. Siyasal hayata AKP diye yeni bir varlık girdi. Bu yeni parti yeni göçmenleri 1994 yerel seçimlerinden beri devam eden bir damarda tuttu, kontrol etmeye başladı. Onların lümpen ve aidiyetsiz bir halde kalmalarını engelledi. Hiç şüphesiz İslami bir anlayış etrafında onların modernleşme ihtiyaçlarına hem somut/ maddi hem de soyut/ gelecek umudu- hayali düzeyinde cevap verdi. Ayrıca demokratizasyon her bakımdan bu kitlelerin de politik tanım eşiğini meydana getirdi.
Netice mi? DSP eridi gitti. MHP ise, şimdi mesela Ertuğrul Özkök'ün 14.5.2011'de Hürriyet'te yazdığı yazıyla çok berrak bir biçimde görüldüğü gibi, sistemin milliyetçi-muhafazakâr damarını diri tutabilmek için dikkatle koruduğu, gözettiği bir parti oldu. DSP sonrası dönemde sistemin beslemediği parti CHP oldu. Aslında, sistem bakımından vazgeçilmez olan parti artık CHP idi. MHP ancak onun "hareket" unsuru olabilirdi. CHP sistemle bütünleşmesini laikçi bir anlayışla yapacaktı. "Beyaz Türkler"le bütünleşerek sisteme dayanak oluşturacaktı.
Baykal'ın eskimişliğiyle bu modeli daha fazla götüremediği anlaşılınca manevralar yapıldı ve "eski genel başkan" sıfatı layık görülerek kenara itildi. Yeni CHP şimdi "eklektik" yani her şeyden içinde bir parça barındıran bir parti. Bir yanıyla daha sosyal demokrat ama kalın hatlarıyla hâlâ beyaz Türk-laikçi-sistemci parti.
Tam böyle bir kat yerinin oluştuğu şu sırada bırakın basını, aydınları, yorumcuları, sistem bile MHP'ye ihtiyaç var mı diye düşünüyor. Neden mi? Çok basit birkaç nedenden. 1) yakın dönem seçim sonuçlarına bakınca MHP'nin kalesi olagelmiş Orta Anadolu'nun bu partiden koptuğu görülüyor. O kadar doğal ki!.. Doğrudan sosyolojinin işlediği mıntıkalarda AKP kitleleri kontrol etmeye başlıyor. Kaldı ki, Orta Anadolu şiddetle göç veriyor. 2) MHP, Kürt konusunda gelinen noktada milliyetçi söylem dozunu ister istemez zayıflattı. Onun yerine çok daha laikçi, sistemi bütünüyle kuşatan bir zemine yaslanmaya başladı. Böylece kıyı şeridinde oy almaya başladı. Yani, MHP açıkça CHP'nin rakibi olmadıysa da "bir bölen"i olmaya başladı, ondan oy koparmaya koyuldu. 3) MHP o "okyanus ötesi" meselesini işte bu laikçi-beyaz Türk ilişkisi bağlamında yükseltiyor. Sistemde beyazların hâkim olduğu kanadı yanına çekmek için kullanıyor yeni kavramları.
Tehlike çanının çaldığı, "MHP'yi ne yapmalı" sorularının sorulduğu hat budur. Gerçekten de şimdi, ama az ama çok, bu partinin kaptığı oylar CHP'den gelmektedir ve bu o partinin konsolidasyonu bakımından hayatidir. Doğrudur, MHP'nin girmediği bir Meclis'te AKP sandalye sayısı arttıkça artacaktır. Bu sistem bakımından hâlâ bir tehlikedir. MHP şimdi sadece bu şartın oluşumunu engellemek için ayakta tutulmaya çalışılıyor. Özkök'ün yazısı sistem düzenleyicilerine bir hatırlatma, bir işaret fişeği. Yoksa bütün o doğrudan doğruya sistemin MHP'yi eritmek istediğinin bir göstergesidir.
Bahçeli, Baykal-yeni CHP ilişkisini düşünürse i'lerin noktalarını koyabilir.