Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İki ahlak arasında

Kaset skandalını ve tartışmasını bir sosyal pornografi olarak nitelendirdim ve her düzeyde bu bataklığa gömülmüş olan Türkiye'de siyasetin de gelip böyle bir noktaya dayanmasını, orada tıkanmasını bu oluşumun doğal, anlaşılabilir ama kabul edilmez bir sonucu olarak gördüğümü yazdım, çarşamba günü. O yazıda bir pornografi tanımı da yaptım; görsellik üstünden izleyen bir tanımdı o. Nedir ki, bununla sınırlı değil pornografi.
Sadece insan bedeni üzerinden ve sözcük ilk kez telaffuz edildiğinde aklımıza gelenlerle yani cinsellikle de sınırlı değil.
Pornografiyi meydana getiren en büyük unsur mesafesizliktir. İki kişi arasında dolaylı ilişkinin ortadan kalktığı, doğrudan ilişkinin kurulduğu, onun bile zaruri kıldığı mesafenin, temassızlığın aşıldığı noktada pornografi doğar. Böylece, pornografinin öncelikle ve zorunlulukla bir mahremiyet meselesi olduğunu kaydetmek gerek.
Mahremiyetin kaybı Batı metafiziğinde de önemli bir sorun. Yanlış, eksik ya da kaba (vulger) tanımlar moderniteyle mahremiyeti karşı karşıya gelen iki kavram olarak sunar. Çok da aykırı değildir. Şu meşhur, hele bizde büsbütün dillere pelesenk olmuş aydınlanma kavramını modernliğin temel harcı olarak görenler için bu oluşum ışıkla ilgilidir. Öyle ya, Aydınlanma döneminin öteki adı da Işıklar Çağıdır. Şu sıralarda Halil Berktay'ın Taraf'ta çok haklı ve doğru vurgularla anlattığı Aydınlanma-modernite, ben mitolojisi diyeyim, kendisinden önceki dönemleri külliyen karanlık olarak ilan etmiş, ışığın kendisiyle doğduğunu ve o karanlığı çözdüğünü bir üst anlatı olarak inşa etmiştir.
Modernite her şeyin aydınlanması, bilimin sihirli çubuğunu dokunarak her şeyi göstermesi, görünür hale getirmesidir, bu hesaba göre. Özel alan, özel hayat da bunun içindedir. Özel hayat da "gösterilmelidir".
Gösterilen şey görülecektir ama bunun tam tersine bir mesafenin dile getirilmesi ver öteki tanımı olan hesap vermek, saydamlık gibi kavramlarla ilişkisi yoktur. Bu, özel hayatı yok eden, mahremiyeti ihlal eden, ıskat eden bir dürtüdür.
Böyle bir değerlendirmenin Katolik kültürünün içselleştirdiği itiraf kültürüyle ne kadar bağlantılı olduğu da akla gelebilecek bir başka sorudur ama unutmayalım ki, oradaki itiraf tam bir gizlilik, mahremiyet içinde cereyan eder.
Bizde mahremiyet ne kadar var? Çok iyi anımsıyorum bir toplantıda insanlar uzun boylu tartışırken sürekli olarak İngilizce "privacy" sözcüğünü kullanmış, Osmanlıca/ Türkçe bir karşılık kimsenin aklına gelmemişti, ben işte bu "mahremiyet /mahrem" sözcüğünü anımsatana kadar.
Bu, söz konusu kavramla ne türden bir ilişkimiz olduğunu anımsatacak yeteri kadar kuvvetli örnektir, kanımca.
Şuraya gelmek istiyorum: ışıklanma, aydınlanma tamam ama bunun mahremiyeti, özel alanı ne kadar ihlal ettiği sorgulanmamalı mı? Burada o soruya verilecek yanıt iki yoldan birisini seçip benimsemeyi gerektiriyor: modernleşme, mahremiyetin bir topluluk/ cemaat bağlamında, onun ortak ahlaki değerleri, tabuları, normları doğrultusunda yitimi midir, yoksa toplulukçu anlayışın ortadan kalktığı ve insanın kendi öznelliği/ vicdanı/ bilinci içinde kendi yargısını kurup ahlaki değerlerini kendisinin saptaması mıdır?
Kimsenin kimseyi değil herkesin kendini yargıladığı bir düzlem değil midir modernitenin nihai maksadı? Değil denebilir mi?
Apaçık ortada ki, Türkiye'de biz hâlâ büyük ölçüde toplulukçu değerler, ortak kabuller üstünden gelişen bir ahlak anlayışını arıyor ve savunuyoruz. Bu henüz moderniteyi başka bir düzeye taşıyamadığımızın göstergesi. Eh, bir yandan organik toplum diğer yandan Cumhuriyet- modernleşme- birey yaratmaya çalışan bir zihniyetin şimdiki dönemde böyle bir noktada düğümlenmesi o kadar şaşırtıcı değil. Şatafatlı Cumhuriyetçi modernleşme de cemaat ahlakı temelindeydi, bugünkü anlayış da henüz onu aşmış değil. Tersine ona eklemlenmiş, onunla bütünleşmiş, örtüşmüş durumda.
Size bir şeyler söylemiyor mu, bu anlattıklarım?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA