Ben tamamen farklı bir açıdan yaklaşayım, müsaade ederseniz. Eğer bir dünyada savaşlar ve ölümler canlı yayınlarla "gömülü" kameralarla izleniyorsa ve bu yetmemiş gibi hegemon bir ülkenin yönetimi bir insanın öldürülmesini, oturmuş "canlı" yayından demeyeyim de doğru Türkçeyle "canlı canlı" izliyorsa diyeyim, yeryüzünün bir başka köşesinde bir seçim kampanyasının kaset skandallarıyla örülmesi neredeyse kaçınılmazdır. Başka bir şey düşünülemez çünkü, dünya bendenizin öteden beri kullandığı bir kavramla "sosyal pornografi"ye batmış demektir.
Usama bin Ladin'le MHP'li siyaetçilere ait mahrem görüntülerin bir arada zikredilmesi, bu ikisinin birbirine müşabih tutulması çok uzlaşmaz iki unsur gibi görünüyorsa o takdirde içimize dönüp gündelik medyanın hal-i pür melaline bakalım. Medyamızda insanların "dikizlenmediği" ve bunların çarşaf çarşaf yayınlanmadığı bir tek gün var mı? Eğer bir tek gün bile medya kimin kiminle ne yaptığını yazmadan duramıyorsa, kimin "hamile kaldığını" "irdelemeden" yapamıyorsa, insanların hadsiz hudutsuz ve utanç veren tüketim çılgınlığını "modernleşmek" diye göstermekten kendisini alamıyorsa ve bütün bunları haykırır bir edayla yapmaktan kaçınmıyorsa işte bu sosyal pornografidir ve zaten MHP kasetlerinin veya o meyanda başka bir adımın atılması değil atılmaması gariptir, şaşırtıcıdır. Velhasılı kelam, Cinsellik, Görsellik, Pornografi isimli kitabımda yazdığım gibi, Türkiye tepeden tırnağa (sosyal) pornografi batağında gömülmüştür ve çırpınıp durmaktadır.
Pornografi denince akla gelen ilk unsur görüntüdür. Pornografinin görselliği masum bir bakma ediminden türemez. Bilinçli, hedefini arayan, ona yönelmiş, gözetlenenin haberdar olmadığı, buna mukabil gözetleyenin de icabında kaçamak ama tekrar edeyim ne yaptığını bilir bir edayla sürdürdüğü "röntgencilik"tir pornografi.
Şimdi bu tarife girer mi girmez mi MHP'lilere ait olduğu söylenen görüntüler, onları izleyenler, okuyan ve düşünen karar versin. Ve elbette bu tıpatıp Baykal kasetkomplosu için de geçerlidir. Böyle bir durumda, bu şartlarda görüntünün öznesi olan kişilerin özel hayat-genel hayat tartışmasına maruz bırakılması da aynı şekilde pornografiyi oluşturan bir başka kurucu ögedir. Şu tanım bağlamında hangi "genel hayat"tan kim söz edebilir? Görüntüde yer alanların ahlaki bir noktada muhakeme edilmesi, içine girilmiş eylemin "doğruluğunun" sorgulanması ayrı bir husustur, onun filme alınması, kaydedilmesi başka. Zaten bir yanlış işten doğru bir işin çıktığı da ne görülmüştür ne de bilinir.
Niye böyle, niye Türkiye'de siyaset bu kadar dar bir alana sıkıştı? Pazartesi günü de buna bir ölçüde değinmiştim. Türkiye yerleşik/ geleneksel toplum ve onun kurallarıyla yeni toplum ve kuralları arasındaki çelişkiyi yaşıyor. İçinde yaşadığımız dönemin evrensel alameti farikası olan sınırsızlık ve onun bilinçli kısıtlaması olan özgürlük, bunları sağlayan teknolojik değişim toplumun yenilikçilerini de gelenekçilerini de eşit ölçüde tedirgin ediyor. Hele yenileşmeyi muhafazakâr olduğunu söyleyen kadrolar sağlıyorsa bu çelişkinin, bu tedirginliğin yaşanması doğaldır. Bugün üstünde konuştuğumuz internet yasakları (olsun olmasın, böyle bir tartışmanın açılması dahi) gene gelip aynı noktaya bağlanabilir. Tekrar edeyim: Türkiye liberaller için fazla devletçi, devletçiler için fazla liberal bir toplum olarak algılanıyor. Biz bu algının doğurduğu sıkıntıları yaşıyoruz ama liberallik çizgisinde kurulan koalisyonun kendi içinde yaşadığı buhranları gözden ırak tutmanın imkânı yok.
Bu belki de en eski hastalığımız. Demokrasi bize "geldikten" sonra bir tür kısıtlama rejimi olarak işletildi. 1950'lerin sorunu buydu. Sol, özgürlük getirsin diye bize taşındı ama özgürlüklerin önündeki en büyük engellerden birisi oldu. Şimdi liberalizmden söz ediyoruz, üstelik bunu besleyen, diri tutan bir de teknoloji var ama onu da özgürlüğü kısıtlamanın bir aracı olarak kullanıyoruz. Kısacası özgürlük araçları bir türlü özgürlük üretmiyor bizde.
Bana göre Kürt sorunu da, Anayasa sorunu da, nihayet kaset sorunu da budur. Hele pornografiyi demokrasi, ahlak ve özgürlük üçgeninde tartışmaya başladığımıza göre kaset işi haydi haydi böyledir.
Sözüm bulaşanlara...