Deniz Baykal açıkça demokratik çözümün bir parçası olmayacağını beyan etti. "CHP çözümün şu yönüne karşı çıkıyor, ona mukabil şu öneriyi getiriyor" türünden bir tepki değil ortaya koyduğu. Toptan bir reddediş.
Bu elbette bir planın parçası. Hükümetin sürdürdüğü politikanın MHP ile birlikte diğer kutbunu oluşturmak, toplumsal ve siyasal bir parçalanma sürecini hazırlamak, var olan çatışmaları derinleştirmek, zıtlaşmaları radikalleştirmek ve buradan bir siyasal rant çıkarmak, Baykal'ın planı. Fakat bu plan bu kadar basit değildir, olamaz. Bu derecede önemli bir sorun karşısında atılan böylesi bir adımın arkasında mutlaka toplumsal, tarihsel, sınıfsal nedenler, gerekçeler vardır. İşte onların ikisini bu yazıda ele alacağım.
Muhalefetin iktidarına oynamak
İlki ve hazin olanı, CHP'nin bu politikasıyla hükümete muhalefet etmesi değil. Görüntüde öyle. Fakat Baykal bütün bu hamleleriyle iktidarla değil MHP ile hesaplaşıyor. CHP, MHP'lileşerek onun (yanlış da olsa) çok daha "inandırıcı" bir biçimde savunduğu görüşlere ortak çıkmak, onların gerçek sahibi olduğunu kamuoyu nezdinde somutlaştırmak istiyor.
İkincisi, Baykal'ın hamlesi bütünüyle psikolojik bir temele oturuyor. Sistem ve siyaset Baykal'dan iktidar olmasını bekliyor. Bu siyasetin doğal bir itkisi, zorlaması ve kurgusudur. Ayrıca bir partinin iktidar olması, belli bir çevrenin buna niyet etmesi tarihsel bir durum ve gerçekliktir. İktidar, iktidar taleplerinin sınıfsal koşulların tarihsel bir kesitte somutlaşmasıyla mümkündür. Yani iktidar eğer böyle bir dinamikle hazırlanıyorsa ona karşı duranları çiğner geçer ve her iktidarın özünde barındırdığı şiddeti ve sistem çatışmasını öne çıkarır. İkinci aşamada ise sistemi kendi çıkar ve beklentisi yönünde dönüştürür.
İktidar dairesini aşmak
Baykal bunun CHP için mümkün olmadığını görerek iktidar süreci denebilecek o ideolojik ve pratik hareketin dışında kalmak istiyor. Kapıyı tamamen kapatması ve iktidarın iktidarını değil muhalefetin iktidarını paylaşması bundandır. Muhalefet, söylemi gereğince, iktidara özdeştir. İktidarı eleştirerek oluşur ama özünde iktidarla iç içedir. Oysa Baykal her şeyi "keenlemyekün" yani tamamıyla boş ve abes sayarak ve bütünüyle sürecin dışında kalarak iktidar alternatifini kendi bünyesinde de yok etmektedir. Bunun elbette psikolojik boyutları da vardır ama onları bu yazının dışında bırakarak şu noktaya değineyim.
Tabansız CHP
Siyasal iktidar sadece toplumsal bir açılım ve siyasal bir olayla ortaya çıkmaz. Bu tür oluşumların etkisi çok büyük olabilirse de siyasal iktidarı tayin eden ana faktör sosyoekonomik dinamiklerdir. Bu gerçek bütün partiler için geçerliyken CHP için haydi haydi geçerlidir ve bize CHP'nin mevcut tutumuyla son yıllarda kemikleştirdiği oy kitlesini kaybettiği görüşünü geliştirmek olanağını veriyor. O iyi eğitimli, üst orta gelir grubunda, yaşlı, yerleşik şehirli kitle de bugün CHP'nin bu derecede dışlayıcı tavrından besbelli ki rahatsız olmaktadır. Olmamasına da imkân yoktur. Bu çok önemli bir noktadır, biraz açayım.
Kendi kendinin celladı
Bu son kertede Türkiye'deki burjuvaziyle ilgili bir sorundur. Devlete bağlı olarak gelişmiş bu burjuvazi son döneminde ondan bağımsızlaşma çabası içindeyken ve bunu belli bir akıl-sağduyu çizgisinde yapmaya çalışırken, CHP onu yeniden devletle özdeşleştiren, devletçi söylemin denetimine sokmayı öngörmektedir. Bu kesin bir çelişkidir ve CHP'ye dönecek bir bıçaktır.
O zaman karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: lümpen kesimleri MHP'ye kaptırmış, kentli burjuvaziyle çelişmiş, Anadolu burjuvazisini AK Parti'ye kaybetmiş bir CHP, bundan böyle, bu tabloyu çok daha iyi okuyan "devlet" tarafından da yalnızlaştırılacaktır.
Unutmayalım ki, devlet "kullanıldıktan sonra imha ediniz" ilkesini kendisine şiar edinmiş bir örgüt ve kurumdur. CHP son hamlesiyle kendi ipini çekmiş, idam fermanını mühürlemiştir. CHP devlete yapabileceği hizmetin azamisini yapabildiği kadar yapmıştır, şimdi devre dışı bırakılacaktır.
İşin vahim yanı bunun parti yönetimince gerçekleştirilmesi değil midir?