Demokratikleşme paketi konusunda İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın yaptığı açıklamalar, bir kararlılık sergilemesi ve konulardaki anlamsız spekülasyonları yanıtlaması bakımından önemlidir ve sürecin önemli bir virajını dikkatlice almış görünmektedir. Ne var ki, açıklamaların hemen ardından çok daha radikal bir çıkış bekleyen çevreler duydukları rahatsızlığı dile getirmekten kaçınmadı. Özellikle anayasanın değiştirilmesini isteyenler tepkilerini dışarı vurdu. Basında da demokratikleşmenin anayasa değiştirilmeksizin gerçekleşmeyeceğine dair yazılar yer alıyor.
Kürtlerin ötesinde demokrasi
Eğer söz konusu olan radikalizmse hemen belirteyim ki anayasanın değiştirilmesi de o radikalizmi tatmine ve tatbike yetmez. Anayasanın değiştirilmesindeki zaruret Kürt açılımının çok ötesindedir. Türkiye'de bu tür tartışmalar sürdürülürken yapılan en büyük hata da bu olguları birbirine karıştırmaktadır. O nedenle bu köşenin okurları şimdi devam eden sürecin demokratikleşmenin bir ara konağı olduğunu burada çok vurguladığımı hatırlayacaktır. Gerçekten de Türkiye'nin demokratikleşme ihtiyacı çok daha geniş ve derindir ve Kürt konusu onun sadece bir bölümünü teşkil etmektedir. Kürt sorununu çözersek bütün demokratikleşme arayışımızı tamamladığımızı kimse varsaymamalıdır.
Haritanın adı
O noktada bize gereken bir haritadır. Oysa ne harita bir meçhuldür ne de içerdiği nirengi noktaları. Harita, AB'dir ve onun öngördüğü, şart koştuğu değişiklikleridir.
Bu türden değişikliklerin yapılması evrensel kriterlerin, evrensel düzeyde kabul görmüş demokrasi standartlarının Türkiye'de uygulanması anlamına gelecektir. Böylece 'bize göre demokrasi' ilkelliğini aşabileceğiz. Kaldı ki, Türkiye, neleri değiştirmesi, demokratikleşmesini hangi doğrultuda sürdürmesi gerektiği hususunda AB'ye çeşitli belgelerde söz vermiştir. Sorun, o belgelerde öngörülen adımların atılmamasıdır. Geri bırakılmasıdır. Daha açıkçası, Türkiye, şimdi Kürt sorunu bağlamında kendi gecikmelerini, ihmallerini telafi etmeye çalışırken hükümet doğru bir şeyi müthiş iletişim hatalarıyla neredeyse tam bir çıkmaza sokuyor.
Kültür ve demokratikleşme
Halbuki, biraz derinlemesine bakılırsa bugüne kadar demokratikleşme yolunda ve onun Kürt seçeneği bağlamında çok güçlü bazı çıkışlar yapılmıştır. Kültür Bakanlığı, hükümet ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay bu oluşumda çok önemli roller üstlenmiştir. Şöyle bir hatırlarsak...
1 Ocak 2009'da TRT Şeş yayına başladı;
9 Ocak'ta Nazım Hikmet'e vatandaşlığı iade edildi;
Bakan, Ahmet Kaya ve Şivan Perver'in ülkeyle ilişkisinin yeniden düzenlenmesi çağrısında bulundu.
Kültür Bakanı, Van'daki Devlet Tiyatrosu sahnesinde Kürtçe bir oyunun oynanabileceğini açıkladı.
Bölgeye yapılan ziyaretlerde DTP teşkilatına gidildi, kanın durması gerektiği söylendi, sadece lalelerin boyunlarının bükük oldun dendi;
En nihayet Başbakan DTP ile görüştü.
Bütün bunlar bana kalırsa demokratikleşmenin ciddiye alınmaması olanaksız hamleleridir. Radikalizmden uzak mıdır bunlar değil midir sorusunun yanıtı da gene bu çıkışlara içkindir. Ne Nazım Hikmet'in vatandaşlığının iadesi radikalizmden uzaktır ne TRT Şeş, ne de Van sahnesinde Kürtçe oyun olanağı. Tümü de AB kriterleri etrafında ele alınmış, açıklanabilecek gelişmelerdir. Fakat hükümet bunları yeterince açıklayamamış, toplumsallaştırmamıştır. O nedenle de şimdi ortada hiçbir şey yokmuş gibi, bir paket açılacak ve içinden yıldızlar saçılacak gibi bir beklenti içindedir toplum.
Hani neredeyse hükümet Kültür Bakanlığı'nın yaptıklarını hatırlasa diyeceğim...