Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

MHP'nin çıkmazı

Hemen şunu belirteyim: Türkiye'nin son dönemine damgasını vuran milliyetçi-militarist yaklaşım bugün devam eden soruşturmalar ve davalarla bir ölçüde kontrol altına alınmasaydı şimdi öne çıkan demokratik açılım asla kendisini gösteremezdi. Daha açık söyleyeyim, Ergenekon denilen sürecin, sergilenen bütün acemiliklere, yapılan çok vahim hukuk hatalarına ve giderek yıpranmasına rağmen, ne kadar önemli olduğu bir kere daha anlaşılıyor.

Sivil gibi gözükürken

Ergenekon'un, sivil inisiyatif görüntüsü altında, ordunun belli bir kanadının darbe girişimi olduğu ve bunu gerçekleştirirken toplumun belli bir kesiminin sokakta desteğini almayı metot olarak kullandığı her gün bir başkası açıklanan belgelerle açıklık kazanmış durumda. Burada kritik olan 27 Mayıs'tan beri devam eden hiyerarşi dışı davalara il kez bu ölçülerde toplumsal bir görüntü kazandırmaktı.
Bu o kadar böyleydi ki, her sabah epostalarımızı açtığımızda, sabaha karşı saatlerden başlayarak gelen, bazen sayısı birkaç yüzü bulan, o gün yazdığımız yazıları söz konusu ederek (tabiri mazur görünüz) ana avrat küfreden, başka hiçbir şey söylemeyen mesajlarla karşılaşırdık. O soruşturmalar başladığı ve bazı kişiler gözaltına alındığı günden beri doğrusu bir tek o tür mesaj almadım. Etrafımdaki diğer yazar arkadaşlarıma de gelmedi o postalar.
Bunların hiçbirisi tesadüf değildi. Öyle sivil inisiyatif de değildi. Ve eğer o fırtına bu şekilde dindirilmeseydi bugün demokratik açılım kapsamında devam eden tartışmaya (uygulamaya değil tartışmaya) dahi olanak bulunmazdı.

MHP'nin yanlış hesabı

MHP bu kabulden yola çıkıyor. Bir 'toplumsal' boşluk olduğunu varsayıyor. Milliyetçimilitarist kanatların bizzat ordu tarafından dışlandığını hiç görmeksizin toplumsal olarak ön almak, liderlik yapmak istiyor. Bunu yaparken çok vahim bir yanılgıyla karşı karşıya veya dikkat edilmesi gereken bir kavrayış içinde. O şudur.

İki faşizm ve ötesi
Faşizm her dönemde iki aşamalıdır. Bir 'halk (plebiteryen) faşizmi' vardır ve 12 Eylül öncesinde olduğu gibi belli bir silahlı grubun toplumsal planda baş rol oynaması istenir. Daha sonra devletin kendi askerine, ordusuna, bürokrasisine dayalı faşizm gelir ve daha önceki kadroları şiddetle tasfiye eder.
Bana kalırsa halk tipi faşizm (çok daha yumuşak ölçülerde olsa bile) şimdi tasfiye edildi. Bunu bizzat ordu yaptı ve daha demokratik kabullerden hareket etti. Orgeneral Başbuğ ne niyet taşıdıklarını defalarca dile getirdi. Soruşturmalara verilen izinler de bu anlayışın bir uzantısıydı. Dolayısıyla halk tipi faşizmin şu anda hareketli gücü yok.
Yok, çünkü, halkın çok büyük bir bölümü Kürt sorununun ortadan kalkmasını istiyor. MHP ise bunu görmeksizin öne çıkıyor ve giderek şiddete yaslanan bir dil kullanıyor. Peki, kadrosu olmayan bu parti ne yapacak? Besbelli ki, kendisine katılımlar olmasını bekliyor, onu yaratmaya çalışıyor. Bunun için bazı mekanizmalar harekete geçmiş olabilir.
Vahim diye nitelendirdiğim bu süreçtir. MHP yönetimi ne kadar 'iyi niyetli' olursa olsun sürdürülen politika işi bu noktaya sürükleyecektir. Siyasette söylem sanılandan daha önemlidir. Çünkü siyaset 'dil'dir. Şiddetin dili ise daima şiddetin eylemini doğurur. Hele bu bizzat MHP'nin dile getirdiği 'beraberlik' gibi, etnik özneli tartışmalarda büsbütün böyledir.
Yoksa MHP bir kere daha bizzat bugünkü yönetiminin tasfiye ettiği 1980 öncesini mi özlüyor?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA