Londra'dan ayrılacağımız gün sabah 6'da uyandık. Çünkü o gün modern sanat müzesi Tate'de dünyada yaşayan en önemli realist ressamlardan Alman Gerhard Richter'ın henüz açılan sergisini Tate kapılarını ziyaretçilere açmadan özel turla görme şansı yakalamıştık. Alman-post modernizminin öncüsü olan Richter'in birbirinden çarpıcı foto resimleri, cam çalışmaları, tarihsel resimleri çok etkileyiciydi. Kızının ve eşinin portresi ve Nazi kurbanları ve aile fertlerini işlediği resimler de öyle. Yolunuz 2012 Ocak ayından önce Londra'ya düşerse mutlaka görmenizi tavsiye ederim.
Tate'de o gün sabah bir de 'Champagne Breakfast' yani şampanyalı kahvaltı vardı. Tate dostları ve sanat camiasının davetli olduğu kahvaltının önemini Tate Modern'in direktörü Christ Dercon söyledi. Outset adı verilen bir hareket, bağışçıların ve Le Meridien otelin desteğiyle para topluyor ve toplanan para ile Frieze'den Tate koleksiyonuna eserler satın alınıyor. Burada amaç 'emerging artists' yani dünyanın dört bir yanında hiçbir destek alamayan sanatçıları kucaklamak. Çünkü Tate, kendi parasıyla daha çok İngiliz sanatçıları koleksiyonuna katıyor, bu da sanat çevrelerinin aslında hoşuna gitmiyor. O gün üç kadın ressamın Portekiz'den Helena Almeida, ABD doğumlu Melanie Smith ve 1973'te ölmüş olan Polonyalı Alina Szapocznikow'ın resimlerinin Tate koleksiyonuna katıldığı duyuruldu. Outset, 9 yılda 1 milyon pound toplayarak toplamda 82 uluslararası eserin Tate koleksiyonuna girmesini sağlamış.
Umarım sanatçıları desteklemek için yapılan bu girişimler Türkiye'de de hızla örnek alınır.