Sabah gazetesinde Hasan Bülent Kahraman, maalesef hiç araştırmadan bir iddiayı seslendirmiş.
1 Mayıs 1977'nin ertesi günü, Tercüman'da "Kızıllar kudurdu" manşetinin atıldığını ileri sürüyor. Oysa o manşet, Hergün gazetesinde çıkmıştı.
Kahraman'ın, ölenlerin çetelesini tutmuş gibi, "1980 öncesi ölenlerin çoğu solcuydu ve Ülkücüler tarafından öldürülmüştü" demesi de yanlış. 1 Mayıs 1977 katliamında, birbirinden nefret eden Sovyet yanlısı sol ile Maocuların rolü bugün nihayet tartışılmaya başlandı. Taksim Meydanı girişinde, ilk silâhları bu grupların ateşlediği artık kabul görüyor.
Devletin, sola karşı bir düşmanlık ürettiği tezi de doğru değil.
O düşmanlık, daha ziyade, parlamenter demokrasiyi küçümseyip, silâhlı devrim için suikast ve sabotajlara girişenlerin yarattığı korkudan kaynaklanıyordu. Atatürk'ün izinden giderek 2. Kurtuluş Savaşı verdiğini ileri süren solcu gençlik, sabotaj, suikast gibi eylemlerle ülkeyi istikrarsızlaştırıp, sosyalizmin önünü açacak "Milli Demokratik Devrimi" gerçekleştirecekti. Onları bir kısım medya destekliyordu. Çünkü, "Çok partili hayatla denediğimiz yol çıkmaz sokaklardı" (Uğur Mumcu-31 Mart 1970-Devrim) Çünkü, "Sandıktan sürekli olarak tutucu iktidarlar çıkıyordu" (U. Mumcu 28 Temmuz 1970-Devrim) Çünkü, "Sandıksal demokrasi gericiliğin aracı olmuştu" (Doğan Avcıoğlu- 19 Mart 1970-Devrim), "Hangi seçim kanunu getirirseniz getirin, sandıktan yürürlükteki bozuk düzenin egemen sınıfının temsilcileri çıkıyordu. (15 Aralık 1970-Devrim)
3 Mart 1971'de Cumhuriyet'te Oktay Akbal da paralel görüşleri savunuyordu: "Sandıksal demokrasi adı verilen, ama gerçekte demokrasiyle tamamen ilgisiz bir oyun, başka sonuç vermez ki! Seçmen seçemiyor işte: Okumasız, yazmasız, kolay aldatılıyor...
Türk halkı, aydını, askeri, işçisi, öğrencisi bir uyanışın içinde. Adım adım yürüyor o beklenen; nedir o?
Bir bilinçtir. Atatürk'ün Anıtkabir'den çıkmasıdır. Gençliğin, bu ulusun bütün uyanık güçlerinin şahlanmasıdır."
Doğan Avcıoğlu, beklenen ayak sesinin ne olduğunu açıkça yazıyordu: "Türk ulusu için, 1970 yılında tek umut ışığı olarak Devrimci Ordu Gücü pırıl pırıl parlamaktadır." (16 Haziran 1970-Devrim) Nitekim elbirliğiyle "Ordugençlik- aydınlar el ele" 9 Mart'a hazırlandılar. İlhan Selçuk, 12 Mart 1971 müdahalesini, beklediği darbe zannedip şunu yazdı:
"12 Mart, Atatürkçülük ve 27 Mayıs doğrultusunda, Türk ordusunun devrimci geleneğine uygun bir tarihi belgedir...
Cici demokrasinin cılkı çıkmıştır.
İktidarın Morisoncu yönetimine karşı TSK, İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesini uygulamakta geç bile kalmıştır." (14 Mart 1971)