Türkiye, aynı acıları defalarca yaşadı. Şehit cenazelerini kaldırırken oluk gibi aktı gözyaşları. Acılı analar, yetim kalan çocuklar, al bayrağa sarılı tabutları kucakladılar. Evlâdın, eşin ya da babanın ardından nemli gözlerle bakıldığına kim bilir kaç defa şahit olduk. Ateş, sadece düştüğü yeri değil, hepimizi yaktı; yakmaya devam ediyor.
1990'lı yılların başında terör iyice azıtmıştı. Yılda 500'ü aşkın şehit verdiğimiz oldu. 1999'da Öcalan'ın yakalanmasıyla birlikte eylemler sıfır noktasına kadar indi. Sonra, 2002'den itibaren, olayların yeniden tırmandığına şahit olduk. Gene verdiğimiz şehit sayısı yılda 100 canı aştı.
İşin kolayına kaçmak istersek, bunu siyasi malzeme konusu yapabiliriz ve deriz ki: "AK Parti iktidara geldi, terör arttı." Hatta açılım politikalarını suçlayıp, Kürt vatandaşlarımıza verilen hakları "taviz" gibi gösterebiliriz. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin yetersizliğinden söz etmek de bir başka yöntem sayılabilir. Belki bütün bu iddialar doğrudur. Hem açılım politikaları "terörle bu hakları elde ediyoruz" duygusunu PKK'da yaratmış olabilir; hem de Işık Koşaner'in ses kaydına takılan cümlelerinde dehşetle gördüğümüz gibi, dünyanın en büyük ordularından biri olarak değerlendirdiğimiz Silâhlı Kuvvetlerimiz, büyük zaaflarla malûldür.
Ama zaman soğukkanlı davranma zamanı... Birlikte kafa kafaya verip, düşünme zamanı... Çözüm üretme zamanı... İktidardan sonra en büyük sorumluluk Barış ve Demokrasi Partisi'ne düşüyor. Ayrıca hepimiz dikkatli olmalıyız. Her şeye rağmen barış dilini kullanmalıyız. Bu kadar kan ve gözyaşına rağmen... Evet barış dilini kullanmalıyız. Çünkü, barışın alternatifi savaş, yeni şehitler ve yeni acılar demek.
Bir gerçeği görelim: PKK terörü, ne IRA'ya, ne ETA'ya benziyor. Oralarda kayıplar çok daha azdı. Teröre bulaşanların rakamı da düşüktü. Ve önemli bir nokta: O ülkelerde demokrasi standardı, bize göre çok yüksek. Bu ülkeler, birlikte yaşamanın şartlarını hukuki düzenlemelerle çoktan BASK'lılara ve Kuzey İrlandalılara sundular. İspanya'da BASK bölgesi ya da Kuzey İrlanda, özerk yönetimlere sahip. Bizim yasalarımızdaki "terör örgütünün amacının propagandasını yapmak" gibi saçma sapan ve özgürlükleri sınırlayıcı hükümler onlarda yok.
Tabii ki, sıcak takip yapılacak. İcap ederse Kandil yeniden bombalanacak. Hatta Irak topraklarına giren birliklerimiz, sınır boyunca güvenli bölge dahi oluşturabilir. Zira, daha geçtiğimiz hafta, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari gelmiş ve teröre karşı topraklarını kullandırmayacakları sözünü vermişti. Ama dediklerinin arkasında duramadılar; belki aciz kaldılar. Bu durumda, meşru müdafaa gereği, Türkiye'nin güvenli bölge oluşturma hakkı yok mu? Teröristler nasıl ellerini kollarını sallaya sallaya ağır silâhlarla sınırı aşabildi? Bununla beraber, PKK'nın içeride de elemanları var. Şehir merkezlerine uzanıyorlar; polisleri hedef alıyorlar. Her şey sınırı korumakla da bitmiyor.