Çoğulculuk ve eşitlik var olduğu takdirde, devletin bir dini olsa dahi, "seküler" bir ülke söz konusudur. İngiltere'de Kral 8. Henri'den beri, İngiltere Anglikan mezhebini benimsemiştir. Ama elbette, bu ülkeye "dinci" sıfatını yapıştıramayız. Laikliğin ya da sekülarizmin esas temeli, dini kurallara dayalı zorunlu düzenlemelerin bulunmamasıdır. Buna mukabil, dinden etkilenmiş bile olsa, vatandaşların tercih imkânlarını arttıran hükümler, laikliğe aykırı değildir. Resmi nikâhın yanı sıra, dini nikâhın kıyılabilmesi, faizsiz bankacılığın mevcudiyeti gibi... Ama herkesi dini nikâha zorlamak, din adına faizi yasaklamak, laikliğe ters düşer.
***
Georgetown Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve İslâmi Araştırmalar Profesörü John Esposito, bir konferans için Türkiye'ye gelmişti. Taraf gazetesinden Tuğba Tekerek'le yaptığı söyleşide, benim görüşümü teyit eden bir tespitini dile getirmiş. Şöyle diyordu Esposito: "Mısır'da, Şeriat, kanunların kaynaklarından biri olacak. Tamamen İslâmi kurallar uygulanmayacak; daha fazla dini sembollere, dini ifadelere dayanacaklar; bu model aşağıdan gelmiş olacak; insanları yansıtacak. Burada bir problem yok."
Esposito, "Müslüman mahallesinde salyangoz satılmayacak" demek istiyor. İslâmi kimlik devlet yönetimine de yansıyacak. "Ama" diye devam ediyor, "İşte burada reformist zihniyetin devreye girmesi gerekiyor. Çünkü Mısır, eğer modern bir devlet olacaksa, uygulanan İslâm'ın yorumu, vatandaşların eşitliğine izin veren bir yorum olmalı; çoğulcu olmalı."
Başını örteni ya da İmam Hatip'e gidenleri "radikal İslâmcı" olarak niteleyen bir zihniyetin var olduğu Türkiye gibi ülkelerde, Esposito'nun çağdaş laiklik yorumunu anlamayanlar çıkacaktır. Ama yukarıda da belirttim, çoğulculuk, farklı inançlara eşit mesafede durmak, ayırımcılık yapmamak ilkeleri benimsendiği takdirde, dinden esinlenen yasalar dahi laikliğe ters düşmez. Hatta militan laikliğin yaşandığı Fransa'da, isteyen Kilise'de evlenmiyor mu? Bazı doktorlar, "inancıma uymaz" diye kürtaj yapmama hakkını kullanmıyor mu?
İslâm'a toptancı bakış açısı ve "Müslümanlıkla laiklik bağdaşmaz" düşüncesi, bizim memleketimizde o kadar kök salmış ki, nüansları hep gözden kaçırıyoruz. Sözü gene Esposito'ya bırakalım:
Taraf'ta Tuğba Tekerek soruyor: "İslâm'la demokrasi bir arada var olabilir mi?"
İşte Esposito'nun cevabı: "Tunus'ta Nahda hareketinin lideri Raşid Gannuşi ve benzeri pek çok İslâm reformcusuna göre, 'Egemenlik Allah'ındır' ama o egemenliğin gerçekleşmesini insanlar ve kurumlar sağlar. İnsanlar Allah'ın temsilcileridir. Allah, yarattığı insan topluluğundan o iradeyi gerçekleştirmesini ister. İşte burada halkın egemenliği devreye girer. Kurumları inşa etmek, insanların ve toplumun işidir."
Arap baharı, demokrasiyle sonuçlanmayabilir. Ama buna engel olarak İslâmiyet'i göstermek yanlış. İslâmiyet adına, dinde meşruiyet arayan diktatörlükler kurulabilir. Ama bu, dinin değil, insanların kusurudur.