Günümüz gençliğinin önemli bir bölümü, bırakınız geçmiş darbeleri hatırlamayı, -eğer meraklı değilse- , 28 Şubat sürecinin bile ne olduğunun farkında değil. Post-modern darbe, adını, 1997'de, 28 Şubat'ta gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından alıyor. Bildiriyi okuyunca, rejimin vesayetçi niteliği, resmi ideolojinin baskısı çok daha iyi anlaşılıyor. Kararların birkaçını sıralayayım:
1) Tarikatlarla bağlantılı, özel yurt, vakıf ve okulların Milli Eğitim Bakanlığı'na devri sağlanmalıdır. (Burada kasıt, Süleymancılar, Nurcular ya da Fethullah Gülen hareketine ait eğitim kuruluşlarının, yurtların devri. Bu konuda hiçbir adım atılmadı; atılamadı.)
2) Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle cumhuriyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülküsü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi bakımından, 8 yıllık kesintisiz eğitimin tesisi ve ancak temel eğitimini almış çocukların, Kur'an kurslarına devamı öngörülmelidir. (Bu madde uygulandı. Zararları da görüldü. İlköğretimin kesintisiz olması, İmam Hatip'in orta kısımlarını kapatma amacını taşıyordu. Ama İmam Hatiplerle birlikte, diğer meslek okullarının ve yabancı dil eğitimi veren özel okulların da orta kısmı kapandı. Hem meslek öğrenmek, hem dil öğrenmek isteyen gençler zora sokuldu. İlköğretimi bitirme mecburiyeti getirildiği için, Kur'an kursuna gitme yaşı da yükselmiş oldu. Mesut Yılmaz, "Siyasi hayatıma mal olsa da, 8 yıllık temel eğitime geçeceğim" demişti. Aynen dediği gerçekleşti; siyasi hayatı sona erdi.)
3) Cumhuriyet rejimine, Atatürk ilke ve inkılâplarına sadık aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü Milli Eğitim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun özüne uygun bir şekilde, ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır. ("Bu kadar fazla imama ihtiyaç yokken, neden bu kadar çok İmam Hatip okulu var" diye hâlâ soruluyor ya! MGK, imam ihtiyacına göre İmam Hatip okullarının sınırlandırılmasını istiyordu. Ama istediği olmadı.)
4) İrticai faaliyetleri nedeniyle TSK ile ilişkileri kesilen personel, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da istihdam edilmemelidir. Diğer kamu kurum ve kuruluşları, TSK'nın, bünyesine dinci sızmaları önlemek için aldığı tedbirlerin benzerini uygulamalıdır. (Yani, onlar da bizim gibi fişlesin; eşleri başörtülü olanlara, ya da İmam Hatip'te okuyanlara devlette de görev verilmesin.)
5) Tarikatların faaliyetleri sona erdirilmelidir. (Devrim yasaları gereği, zaten tarikatlar kaldırıldı. Ama dini cemaatler tabii ki faaliyetini sürdürüyor. 28 Şubatçı askerlerimiz, galiba, sosyal hadiselerin "yasak" demekle ortadan kalkmayacağını idrak edememişti.)
6) Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye'yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalar engellenmeli, Anayasa Mahkemesi kararları, taviz vermeden tatbik edilmelidir. (Sadece üniversitedeki başörtülü kızlarla bir mücadele söz konusu değildi. MGK talimatı gereği, İstanbul Üniversitesi'nden başlamak üzere, başörtülüler, Yüksek Öğrenim'den dışlandı. Bunun yanı sıra, İçişleri Bakanlığı, Fatih'in Çarşambası gibi semtlerde takkesi ve cüppesiyle gezen sade vatandaşları yakalamak üzere operasyon yapmaya zorlandı. Birkaç girişimden sonra, doğan tepki üzerine bundan da vazgeçildi.)
7) Kurban derilerinin rejim aleyhtarı örgütler tarafından toplanmasına mani olunmalı. (Vatandaş kurbanını kesecek, illâ ki Türk Hava Kurumu'na verecek... Talep edilen buydu. İlahi tesadüf, sonradan Türk Hava Kurumu'nda yolsuzluk yapıldığı da ortaya çıktı.)