Referandum öncesi doğruyu söylemediler. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndaki (HSYK) düzenlemenin "Yürütmenin yargıyı ele geçirmesi" biçiminde yorumlanması gerektiğini iddia ettiler. Her yargıcın, tek bir oy kullanmasına karşı çıktılar; "tek oyun, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını" ileri sürdüler. Oysa sözgelimi, Adalet Bakanı'nın da Kurul'da olmaması için, çaba sarf edebilirlerdi.
Müzakere yoluyla daha iyi bir metnin referanduma sunulmasını sağlayabilirlerdi. Maalesef, "imtiyazlı durumları elden gidiyor" diye, karalama kampanyasının ötesinde, bir adım atmadılar.
17 Ekim'de, 10 bin 222 Adli Yargı'dan, bin 265 de İdari Yargı'dan, toplam 11 bin 587 hâkim ve savcı sandık başına gitti; HSYK'ya 10 üye seçti.
Bu defa da, görüşleri azınlıkta kalanlar, seçilemeyenler, mazeret üretmeye başladı. Meselâ YARSAV demiyor ki, "Kavgacı üslûbum, bütün meslek mensuplarını kucaklamayan bölücü yaklaşımım tepki çekti." Aynı hırçın söylemi devam ettiriyor. Sincan'ın ünlü hâkimi Osman Kaçmaz, "Nerede yanlış yaptım?" diye geriye bakmıyor. Hatalarından ders çıkaracağına, kazananları suçluyor. Türkiye çapında ismi bilinmesine rağmen, acaba gizli oy kullanan hâkim ve savcılardan aldığı destek neden % 25 civarında kaldı? Sakın yargı mensupları kutuplaşmayı körükleyen, kavgacı hâkimler yerine, adaleti ön planda tutan, herkese eşit mesafede duran, siyaseti kılavuz yapmaktansa, hukukun üstünlüğüne inanan insanları tercih ediyor olmasın!