Başörtüsü, Türkiye'nin gündemindeki yerini koruyor. Bir yandan da, Alevilerle ilgili çalışmalar sürüyor. Ama hükûmetin, başörtüsünde gösterdiği duyarlılığı, Alevi yurttaşlara karşı sergilemediği yolunda yaygın bir kanaat mevcut. 7 çalıştay yapıldı. Birçok adım atıldı. Fakat sonuç yok. AK Parti, zorunlu din derslerinde yeni bir düzenlemeye giderse, önemli bir eşik aşılmış olacak. Zorunlu din derslerini kaldırmayabilir. Ama en azından, isteyene, muafiyet tanımalı.
9 Temmuz 1990'da, Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu şöyle bir karar almıştı: "Türk vatandaşı olan Hıristiyan veya Musevi dinlerine mensup ilkokul ve ortaokula giden öğrenciler, söz konusu dinlere bağlı bulunduklarını beyan ettikleri takdirde, din kültürü ve ahlâk bilgisi derslerine girmeye mecbur edilemez."
Demek, anayasa değiştirilmeden, pekâla böyle bir karar, Alevileri de kapsayacak bir şekilde çıkartılabilir. Üstelik ortada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Hasan Zengin ve Eylem Zengin kararı bulunuyor. Bu karar, anayasadan zorunlu din derslerinin çıkarılmasını talep etmiyor. Sadece, dersin içeriğinin, Sünni ağırlıklı olmaması, bütün dinler hakkında genel bir bilgi verilmesi isteniyor.
***
Bütün gayretlere rağmen, din derslerinde böyle dengeli bir muhtevaya bir türlü ulaşılamadı. Milli Eğitim Bakanlığı, rehber ilkeleri şu şekilde belirlemişti: "
Okul ders programı, tüm dinlerin amacının, dürüst bireyler yetiştirmek olduğunu aşılayan bir öğretimi kapsamaktadır. Derslerde, Musevilik, Hıristiyanlık, Hinduizm ve Budizm'in tarihsel gelişimi, temel özellikleri okutulacak; öğrencilerin, Musevilik ve Hıristiyanlıkla ilişkili olarak, İslâmiyet'in konumunu değerlendirebilmeleri sağlanacaktır. Her zaman laiklik ilkesi gözetilecektir. İbadet kavramı, geniş anlamıyla, çalışma, temizlik ve yüksek ahlâk standardı olarak anlatılacaktır. İbadet fiilinin, Allah'a sevgi, saygı ve şükür göstergesi olduğu kadar, bireylerin birbirlerine sevgi ve saygıyla bağlanmalarını, birbirlerine yardım edip, dayanışma göstermelerini ihtiva ettiği öğrencilere aşılanacaktır."
Böyle birleştirici ilkeler tespit edilmiş olmasına rağmen, müfredat, dini kültürlerin tümünü kapsayan bir muhteva kazanamadı. Hâlâ, İslâmiyet'in, Sünni yorumu ağır basıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Hasan Zengin/Eylem Zengin kararında, tek yönlü şartlandırmaya yol açan bir eğitimi, din ve vicdan özgürlüğü içinde görmediğini açıklayarak, Türkiye'deki uygulamanın 1 No'lu Protokol'ün 2'nci maddesine aykırı olduğunu belirtti: "
Sözleşme'ye taraf bir devlet, eğitim müfredatında din dersine yer veriyorsa, okulun verdiği din eğitimiyle, öğrencilerin ebeveynlerinin din ya da felsefi inançları arasında doğacak çatışma önlenmelidir. Avrupa'da, üye devletlerin neredeyse tamamına yakını, muafiyet sistemiyle veya söz konusu dersin yerine geçebilecek bir derse öğrencilerin girmesini sağlayarak, ya da din dersini tamamen isteğe bağlı hale getirerek, farklı tercihler sunmaktadır."
Özellikle başörtüsü tartışmasının yoğunlaştığı günümüzde, din ve vicdan özgürlüğü adına böyle bir adımın atılmasını AK Parti hükûmetinden bekliyoruz.