Bütün yazı Bodrum'daki fiyatları tartışarak geçirdik. Tamamen haksız olmasa da bence konuyu birçok açıdan yanlış tartıştık. Mesela Bodrum'un dünya çapında bir tatil destinasyonu olduğunu unuttuk. Bill Gates'in yemek yediği, ünlü model Kate Moss'un müdavimi olduğu mekanların fiyatlarıyla semt köftecisinin ya da hiçbir iddiası olmayan bir lahmacunun fiyatını kıyasladık. Aynı hatayı Yunan Adaları'ndaki fiyatlar konusunda da yaptık/yapıyoruz. Bilmediğimiz bir adada ilk rast geldiğimiz mekanı, ülkemizin asla aynı kalibrede olmayan, kendi alanında meşhur ve çoğu zaman daha lüks mekanlarıyla karşılaştırdık. Kimi zaman son derece hoyratlaşan bir dille tatil beldelerinin esnafına yüklendik. Bu arada yüksek enflasyonun beslediği mükemmel fırtına kaideleri işlemeye başladı. Fırsatçılar da devreye girince fiyat mevhumunu iyice kaybettik. Artık önümüze gelen her hesaba tepki göstermeye başladık.
Peki ne oldu, Bodrum'da 'high end' denilen süper zenginlerin gittiği mekanlar işlerini bildiği gibi yürütmeye devam etti. Ve olan orta ve üstü gelir seviyesindeki yerli turiste ve bu gruba hitap eden işletmelere oldu. Tıpkı dünyaca ünlü isimlerin Dior marka çanta kullanmaya devam etmesi gibi. Dior'a geleceğim ama önce geçen hafta tartışmaları yeniden alevlendiren bir olaya daha değineyim. Bu kez konu şarap fiyatlarıydı. Bir iş insanının kendi üretimi şarabın bir restoranda 15-20 kat fiyatlandığını dile getirmesi üzerine işletmelerin alkollü içeceklere yönelik keyfi fiyat uygulamaları gündeme geldi. Söz konusu iş insanın kendine ait restoranlarında da şikayet ettiği restorandakine benzer fiyatların geçerli olduğunun ortaya çıkmasıyla tartışma daha da alevlendi. Aslına bakarsanız bütün bunlar yeme içme sektöründe belli standartların, denetim mekanizmasının gelişmesi ve sistemin oturması açısından oldukça yararlı. İş ki meseleyi doğru tartışalım. Örneğin gelişmiş ülkeler, 'added luxury valuelüks katma değeri' diyerek konuyu aşmış. Bizde bilerek ya da bilmeden unutulan kısım bu.
Hatırlarsanız yakın zamanda Dior'un 2 bin doların üzerinde bir fiyata sattığı el çantasının maliyetinin sadece 50-60 dolar arasında olduğu ortaya çıkmış ve sektörde büyük yankı uyandırmıştı. Sadece fiyatı değil, işçilerin çalışma şartlarının ilkelliği de gündeme gelmişti. Tam tartışmaların en hararetli olduğu bir günde İngiltere Kraliçesi at yarışı izlemeye giderken koluna Dior'un çantasını takıverdi. Tabi dünya elitleri ve zenginleri durur mu, onlar da vakit kaybetmeden Dior çantalarıyla görüntü verdiler. Bunun tek bir açıklaması var; 'lüks katma değeri'ne sahip çıkmak. Sonuç olarak Dior'un bir hikayesi, sattığı bir statü var. Bu çantayı takanlar bu hikayenin ve o statünün bir parçası olmak istiyor. İşte mesele bu kadar basit. Sizce Bodrum fiyatları tartışmasıyla dünyaya hangi hikayeyi satıyoruz?
***
BU GÜZEL DİLE İHTİYACIMIZ VAR
Dün ülkemizin önemli değerlerinden İş Bankası'nın 100. kuruluş yıldönümüydü. Dile kolay bir asrı geride bırakmanın haklı gurur ve sevincini yaşayan İş Bankası'na ülkemizin köklü çınarı Ziraat Bankası'ndan gelen tebrik mesajı herkesin içini ısıttı. Ziraat Bankası sosyal medyada yaptığı paylaşımda, "Üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen bu duygunu dün gibi hatırlıyoruz. 100. Yaşın Kutlu Olsun İş Bankası" diyerek kendi 160 yıllık geçmişine göndermede bulundu. Bunun üzerine İş Bankası da yine sosyal medyada "Ziraat Bankası'na Yürekten Teşekkürler" diyerek cevap verdi ama "Belli bir yaştan sonra geçmiş daha hızlı hatırlanıyor, hakkınızdır" ifadesini ekleyerek Ziraat'in yaşına vurgu yapmayı ihmal etmedi. Binlerce insanın dün tüm gün bu iki güzel mesajı kendi hesaplarında paylaşması, bu güzel dile ne kadar ihtiyacımız olduğunu hatırlattı.