Brexit'in en temel argümanlarından olan "Türkler, Avrupa'yı işgal edecek" tezinin ortağı olan Boris Johnson, Dışişleri Bakanı olarak Ankara'yı ilk ziyaretinde, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olma çabalarını destekleyeceklerini beyan etmişti. Yani politikacıların ne dediğine çok aldırış etmeden ne yaptıklarını öngörmek ve analiz etmek gereklidir.
ABD Başkanı Biden ve yeni Dışişleri Bakanı namzeti Anthony Blinken'ı da bu gözle değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim. Biden'ın bir yıl evvel verdiği röportajda, Başkan Erdoğan'ı seçimle devirmek için muhalefeti destekleyeceğini beyan etmesi sadece Türkiye'nin seçimlerine müdahale edeceğini itiraf etmesi açısından bir amatörlük değil, aynı zamanda hiçbir NATO üyesinin müttefik ülke liderine karşı göstermediği bir küstahlıktı. Biden'ın, Başkan Erdoğan'la ilk buluşmasında çok daha yumuşak bir ton seçeceğini hep birlikte göreceğiz.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
O yüzden bugün daha çok Blinken'ın Türkiye hakkındaki görüşleri üzerinde durmak istiyorum. Zira esas tonu, onun belirleyeceğini düşünüyorum. Blinken, her fırsatta NATO bünyesindeki en büyük ikinci orduya sahip olan Türkiye'nin önemine vurgu yapıyor. Fakat S-400'lerin alımı ve Türkiye'nin uluslararası hukuka aykırı biçimde F-35 projesinden dışlanması gibi NATO ittifakını geren temel başlıklar olduğu yerde duruyor.
Yine ABD-Türkiye ilişkilerinde Suriye sahası açısından oldukça tansiyonu yüksek bir sürece girileceğini öngörebiliriz. Zira Blinken, Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen PKK'nın Suriye kolu YPG'nin silahlandırılmasını ve desteklenmesini savunmuş, DEAŞ ile sahada savaşan tek NATO ülkesi olan Türkiye'nin sınır güvenliği endişelerine sağır kalarak Trump'ın geri çekilme kararına da itiraz etmiş bir isim.
Türkiye-ABD ilişkilerindeki bir ayrım noktası da Kıbrıs olacak. Zira Doğu Akdeniz'deki enerji keşfi mücadelesi tırmanırken, Kıbrıs'a verilen önem de artıyor. ABD, Trump döneminde Güney Kıbrıs'a silah ambargosunu kaldırarak, Türkiye'ye karşı tavır aldığını belli etmişti.
Halbuki 2004'teki referandumda Rum Kesimi, federal çözüm için KKTC'nin uzattığı zeytin dalını reddetmelerine rağmen AB'ye üye yapılmıştı. Ardından 2017'de Crans Montana görüşmelerinde de Rumlar, sıfır tavizle maksimalist bir ültimatom verdikleri için görüşmeler yine sonuçlanmadı. Ancak buna rağmen Blinken, Kıbrıs'ta iki devletli bir çözümün tesisine karşı çıkıyor.
Anlayacağınız Türkiye-ABD ilişkileri açısından zorlu bir dört yıl başlıyor. ABD, ya Türkiye'nin NATO müttefiki olarak önemini sözde değil özde benimseyecek ve buna göre bir ortayol arayacak. Ya da Rusya gibi kuşatması gereken bir ülke olarak görmeye devam edecek ve Suriye ile Azerbaycan'da olduğu gibi Türkiye'yi Rusya ile işbirliğini daha da artırmaya itecek.