Türkiye'de üç şey eksik olmaz: Çay sevdası, darbe meraklıları ve ABD oyuncağı olmaya can atan siyasetçi.
Başkan Erdoğan'ın hayat hikâyesi bir gün elbette tüm detaylarıyla anlatılır ve son iki maddenin hayatına nasıl yansıdığı bir gün elbette tüm detaylarıyla ortaya çıkar.
Erdoğan, Türkiye tarihi için istisnai bir isim. Bugüne dek muhtıra verildiğinde şapkasını alıp giden, darbecilerle nezaket çerçevesinde iletişim kurmaya çalışan, 'her şey yolunda' diyerek günü kurtarmaya çabalayan, kendilerince ülke için iyi olduklarını düşündüğünü yapan ama neticede ülkeyi darbe girdabından kurtaramayan çok lider gördük. Ama Erdoğan gibisini görmedik. Bu, muhaliflerinin bile kabul ettiği gerçektir ki Erdoğan'ı Türkiye tarihi için istisna kılmıştır.
Başkan Erdoğan, hayatının bu kısmına işaret edercesine, partisinin aday tanıtım toplantısında yaptığı bir konuşmada şöyle demiş:
"Siyasetin bir hasbiliği vardır, bir de hesabiliği vardır. Hasbilik ideal olan. Hesabilik menfaat çetelerinin hâkim olduğu yerdir. Ne çektiysek hesabi olanlardan çektik. Ve onlar hep gölgelediler, hep lekelediler ve onlarla da yol yürüyemedik. Onlar yol ve dava arkadaşı olmadılar, yolda bıraktılar. Sizler zaten bunların kimler olabileceğini biliyorsunuz (...)
Yola çıktık milletvekili oldular, belediye başkanı oldular, bakan oldular. Ama trenden indiler. Trenden inenler de bir daha zaten bu trene binemediler, binemeyecekler."
Trenden inenler... Doğru metafor ve işin bir de treni ele geçirmeye çalışanlar kısmı var ki bahsetmeye değer. Zira Erdoğan'ı 'Kendisi iyi de çevresi kötü' formülüyle zayıflatmaya çalışanlar, önce 'onursal başkanlığa' sonra Külliye'ye sığdırıp izole etmeye çalışanlar, mevcut partinin gücünü bizzat milletin ona duyduğu güvenden aldığını okuyamayıp kendilerine kerameti kendinden menkul bir güç atfedenler, nefsine yenik düşenler, ailesine dahi mobbing uygulamaktan çekinmeyenler, darbe gecesi güvenli evlerinden Marmaris'ten gelecek haberleri iştahla bekleyenler, daha neler neler...
"Siyasetin ruhu yoktur, o yüzden ihanet sayılmaz" derler. Erdoğan, siyasete ruh kazandırmış ve bunu 15 Temmuz'da kanıtlamıştır. O yüzden ihanetler silinip gitmez, gitmeyecek. Trenden inenler veya lokomotifi ele geçirmeye yeltenenler unutulmaz, unutulmayacak.