Seçim başarısının sebeplerinden biri olarak Erdoğan'ın, 7 Haziran'a göre 'geri planda kalması'nı gösterenler var. İnsan gerçekten hayret ediyor. Çünkü normalde analiz yeteneğini takdir ettiğimiz insanların aynı ağızdan çıkmış gibi bu tekerlemeyi yuvarlamasını anlamak güç.
Erdoğan, ister çözüm süreci, ister yeni anayasa, ister toplumun arzuladığı istikrar olsun, her bir konu başlığıyla mücessem hale gelmiş bir sembol artık. Ak Parti Genel Merkezi önünde Davutoğlu'nun balkon konuşmasını bekleyenlerin Erdoğan'ın adıyla tempo tutmasını, sosyal medyada sadece Erdoğan capslerinin paylaşılmasını, sevincin de üzüntünün de Erdoğan odaklı yaşanmasını analiz etmeden, Ak Parti'nin başarısını açıklamak mümkün değil. Twitter'da bir takipçimin yazdığı şu tivit bile söz konusu analizden daha açıklayıcı bence: "Yahu şaka mısınız? 'Oy patlamasının sebebi RTE'nin az konuşması' diyenler var. İki kişi bir araya gelse REECEEP TAYYİP ERDOĞAAN diye tempo tutuyoruz." (@ cemagrba)
Erdoğan, Türkiye'nin büyümesi için verilmesi gereken bir 'ikincil kayıp' (collateral damage) veya atılması gereken bir yük değildir. Bilakis mezkûr amacın bizatihi önşartıdır. Verdiği mücadele ile Türkiye'nin vesayetten istikrara yürüyüşünün, çevrenin merkeze ilerleyişinin, içe kapanıklıktan dışa açılışın, eziklikten özgüvene geçişin sembolüdür. Bu organik hikâyenin özgün adıdır. Bu olumlu bir gelişmedir çünkü Türkiye'de siyaset semboller üzerinden yürümektedir.
Üstelik söz konusu mücessemlik, bir kişi kültüne de karşılık gelmemektedir. Halkın dilinde adının hâlâ 'Tayyip' olarak anılması, Cumhurbaşkanlığı makamında olmasına rağmen o Kürt ananın 'oğlum' diye hitap ettiği bir siyasetçi olması, hakkında esprili capslerin gençler tarafından dolaşıma sokuluyor olması, muhalif medyanın tüm saldırılarına rağmen bir koruyucu hale etrafında değil, insan olarak benimsenmesi bunun göstergelerindendir.
Garip olan, Erdoğan'a saldırılması değil. Elbette vesayet odaklarının eli armut toplamayacak. Muhalefet elbette bir yandan Davutoğlu'nu övüp, diğer yandan son sürat Erdoğan'a vurmaya, bir çeşit ikilik çıkarmaya çalışacak. Garip olan bu sembolizasyonun farkında olanların, seçim öncesi ondan fazla canlı yayına katılan, bundan da fazla konuşması canlı yayında yayınlanan, onlarca kez manşet olan Erdoğan'ın 'çok görünmemesi' yüzünden Ak Parti'nin başarı kazandığını iddia etmesidir. Gerçeklikle bağı kopmuş bu analizlerin esbabı mucibini acaba söz konusu isimlerin geldiği 'liberal/seküler' mahallenin etkisinde mi aramak lazım, yoksa başka bir odakta mı?
Yine başka bir iddia da başkanlık sistemi tartışılmadığı için oyların arttığı yönünde. 1 Kasım seçimine giderken terör ve istikrar dışında başka bir şey tartışılabildi mi, tartışılabilir miydi? Ayrıca Ak Parti, başkanlık sistemi iddiasından vazgeçtiğini mi ilan etti ki bu bir etken olsun? Kaldı ki Başkanlık sistemi, hâlen temsilde adalet, yürütmede kararlılık, güçler dengesinde mutlak ayrılık gibi açılardan anlatıldı mı ki böyle keskin bir iddianın inandırıcılığı olsun? Üstelik 7 Haziran-1 Kasım arasındaki tecrübenin, 'bir musibet, bin nasihatten evlâdır' kabilinden bir düşünceye yol açmadığını kim söyleyebilir?
Hiçbir somut veri sunmadan, Ak Parti tabanının başkanlık sistemine karşı olduğunu söyleyenlerin, 1 Kasım öncesi de Ak Parti'yi büyütüp yenileyecek olanın CHP ile koalisyon olduğunu söyleyerek ısrarla erken seçime karşı çıktıklarını not etmek gerekir. Bu iddialı 'analiz'leri belki o gözle de değerlendirmek gerekir.