Memleketin en çok okunan gazetelerinden biri, seçim günü manşetine 'beyin' fotoğrafı bastı, altına da 'Oy kullanmaya giderken, yanınıza almayı unutmayın' yazdı. Yani Sözcü çizgisinde olmayan Ak Partili seçmene manşetten 'beyinsizler' dedi.
Seçimin önceki günü, çukur bir muhalif sitede yazan, gözünü kin bürümüş bir kadın yazar da Ak Parti'ye oy verenlerin tek motivasyonunun para, inşaat ya da Aktrollük olduğunu yazdıktan sonra, şu cümleyle Ak Parti seçmenini tarif etti: "Çocuklarımızı askere yollar, hiçbir şeyi sorgulamayız. Cenazesi gelirse 'Fıtratımızda varmış' der, evladımızın maaşına duacı oluruz. Belki de biraz para biriktirir, AKP'ye yancı çıkarsak zaten bedelliyi verir, yollamam askere."
Yine seçim öncesi, kendisini 'faşizm uzmanı' olarak pazarlayan bir akademik, esasında kendisinin uzmanı olduğunu kanıtlarcasına tehdit etmişti: "Kimse de dönüp bu iktidarın ya da onun yılmaz savunucularının gözünün yaşına bakmayacak. Özeleştiri, özür hiçbir işe yaramayacak."
Demirtaş da seçmen kitlesini bunlardan ibaret sandığı için şöyle demişti zaten: "1 Kasım'dan sonra hükümette olamayacaksınız. Geçici dönem bitecek, demokrasiden yana bir hükümet kurulacak ve hesap vereceksiniz." Bu bakış açısına göre bir insan Ak Parti'ye oy vermişse, beyni yoktur, tüm düşünce melekelerini kaybetmiş bir zombidir, sorgulamaz, biat eder.
Bu bakış açısına göre bir insan Ak Parti'ye oy vermişse, vicdanı yoktur, tüm ahlâkî melekelerini kaybetmiş bir haysiyetsizdir. Tek pusulası kendi cebidir, menfaatidir, çıkarıdır. Hatta bu uğurda öyle şeref yoksunu bir aşamadadır ki 'Çocuğum ölürse, gelecek cukkaya bakarım' diye hayata bakar. Ak Parti'ye destek veren, Erdoğan'a gönüldaş olan yazarlarsa İstiklâl Mahkemeleri'nde yargılanıp Gulag'lara kapatılması gereken zararlılardır, gözlerinin yaşına bakılmadan 'halledilmelidirler.'
Bir de 7 Haziran öncesi denilenleri hatırlayalım. Örneğin 'özgür basın' yürüyüşlerinden eksik olmayan CHP Genel Başkan Yardımcısı sözünü hiç esirgememişti: "8-9 Haziran'da ilk işimiz bu kirli gazetelerin tamamına el koymak olacaktır. Sadece el mi koyacağım, buna bulaşmış bütün işadamlarından hesabını soracağız."
Tekin, yasal olarak hiçbir suçlama olmamasına rağmen tüm Ak Parti yanlısı medyayı açık açık 'kayyuma devredeceklerini' ilan etmişti. O zaman, şimdi 'kayyum' diye ağlayan Gülenciler de zevkten dört köşe olmamış mıydı?
Gülenci demişken, onların bakış açısının mükemmel özeti, paralel bir yazarlarının sosyal medyadan duyurduğu şu cümlelerdedir: Yarının Türkiyesi'nde AKP ile teması olan hiçbir kurum, kuruluş, yapı kalmayacak. Buna Türgev, Seta, E-5 üniversiteleri, havuz medyası dahil.
Seçimin hemen ertesinde de durmadılar. Zekâ yoksunu bir komedyen eskisi şöyle diyordu: "Ne öğrendik: %65 faşist özünde son derece korkak ve ezik mahluklardır. Bunlara silahı çekip tehdit ettin mi ne istersen yaparlar. Tartışmamız gereken konu: Makarna ve kömürle satın alınan mahlûkların oylarıyla seçim kazanılmasının demokrasiyle bir ilgisi var mıdır?"
Yine sosyal demokrat görünümlü bir başka faşist de şöyle: "100 kelimeyle düşünen insanlar, 1000 kelimeyle düşünenleri yendi. Aptallığa hizmet eden tv'leri kutlarım. Cehaletin öldürdüğünü göreceğiz."
Ak Parti, hukukun çerçevesinden çıkmadan, siyasî gücünü de kullanarak bu tek hücreli analiz sahiplerine vatandaşların hepsinin eşit olduğunu öğretmeye çalıştığı için %49.5 oy aldı. Şayet bu anlayışla, hele hele paralel yapıyla herhangi bir uzlaşma yoluna gidilirse, karşısında önce kendi seçmenini bulur.
Halkın %52'sinin oyuyla seçilen Cumhurbaşkanı'na 'katil, hırsız, diktatör' üçlemesiyle saldırmayı, halkın kendisine "makarnacı cukkacılar" muamelesi yapmayı, Ak Parti yanlısı medyayı "havuz, yalaka, yandaş" diye linç etmeyi bırakacaksınız. Millî iradeyi, bireyin tercihlerini, vatandaşın seçme özgürlüğünü aşağılamaya son vereceksiniz. Ancak ondan sonra demokrasi müştereğinde beraberce ilerleyebiliriz. Velhasıl saygı göstermezseniz, saygı görmeyeceksiniz.