Yarın gece Mevlit Kandili'ni kutlayacağız. Kandil geleneği Kadir Gecesi'nden kalmadır. Kadir Gecesi'nde, bir gece seksen üç seneye, yani bin aya tekabül ediyor. Yani özel zamanlara geçit veriyor Kur'an. Mevlit Kandili, Hz. Resulullah'ın dünyayı şereflendirdiği geceye deniyor. Rabbimiz kabul buyursun. Peygamberlerin doğum ve vefat gecelerinin önemine Kur'an işaret ediyor. Yahya Peygamber için şöyle buyuruyor: "Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selam olsun!" (Meryem/15).
Hz. İsa hakkındaki ayet de şöyledir: "Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selam (esenlik verilmiştir)." (Meryem/33). Bu iki örnek peygamberlerin doğum ve vefat günlerinin kayda değer olduğunu gösteriyor. Öyleyse peygamberlerin doğum ve vefat günlerine özel itimat gösterilebilir. Müslümanlar da peygamberlerinin doğum gününü, hatta vefat gününü özel sayıp o geceleri ihya etmişlerdir.
O DOĞMADAN ÖNCE
İlahi kitaplar etkin değil, peygamberler yanlış tanımlanıyorlardı. Küçük kızlar toprağa gömülüyor, putlara tapılıyordu. Kan davaları almış başını gidiyordu. Sermaye zalimlerin elinde bir köle edinme sistemine dönüşmüş, kardeş kardeşi eziyordu. İnsanlar köleleştirilip pazarlarda satılıyor, siyahiler insan yerine konulmuyordu. Güçlü, mazlumu eziyordu. Cansız heykellere kurbanlar, hatta insanlardan kurbanlar sunuluyordu. Vicdan hapsedilmiş, akıl devre dışı bırakılmış, güçlü güçsüzün malına hatta iffetine el koyuyordu. Tam anlamıyla bir sömürü ve zulüm dünyaya etkin olmuştu. Bir kurtarıcı aranıyordu. Bir hidayet aranıyordu.
VE O DOĞUYOR
Böyle bir kaos var. Allah'a tapılmıyor, şehvet ilahlaştırılmış. Ve böyle bir dünyaya "Son Vahyin Efendisi" teşrif ediyor. Mecusilerin ateşi sönüyor. Kisra'nın sarayının duvarları çatlıyor. Irak'taki Sava Gölü kuruyor. Gökte yıldızlar kayıyor. Din adamlarının "Son peygambere gebe" öngörüleri gerçekleşiyor. Yetim Muhammed (SAV) doğuyor. Artık mazlumların, çilekeşlerin, mustazafların bir sahibi var. Ve bu sahip, tam 23 sene dişe diş , göğüs göğüse bir mücadele veriyor. Erdemler, sahibine iade ediliyor. Siyahi Bilal'i sağ kolu, "müezzini" yapıyor. Tabuları yerle bir ediyor. Yeni bir dünya kuruyor. Ayağına ve bugün dahi ayağımıza dolanan bağları bir çırpıda silkeliyor. Dünya soluk alıyor. Ciğerler temiz havayla doluyor. Yerler secdeli alınlarla tanışıyor. Şer ve kötülük adına ne varsa yokluğa savruluyor.
YAŞANAN DOĞUM SANCISIDIR
Evet, dünya Müslümanları bezgin. Kırgın, kırık, yılgın, ümitsiz anafordalar sanki. Garip ve şer kokuları getiren bir iklim var. Ama inanın bütün bunlar, zulmün ağırlaşması, baskılar bütün bunlar yeni bir doğumun sancısıdır. Bekleyin. Elinizi kalbinize koyun ve şahit olun.
"Yarın elbet bizim, elbet bizimdir,
Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir" diyen şairin gördüğü neyse bizim de görmemiz gereken o dur. Surda bir gedik açıldı. Bu gedik Yecüc ve Mecüc'ün tahrip ettiği gediğe hiç benzemiyor. Bu mukaddes bir gediktir. Gözyaşları, tespihler, namaz tülbentleri, zikir sesleri ve tövbeler üzerine kurulmuş, imanla kazınmış bir gedik. Artık hiçbir boran, fırtına, şimşek bu gediği yıkamaz. Ne demişti şair:
"Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes,
Ey kahpe rüzgâr! Artık ne yandan esersen es."
Kaldırımların, Sakarya'nın şairi Necip Fazıl'ın ümitle bekçiliğini yaptığı suru gözetlemek artık bize emanet.
HZ. MUHAMMED DAHA DA YÜCELİYOR
Evet, bütün dünya ve hassaten gençlik her şeyi deneyecek. Her yağmura fırlayacak. Her felsefeye ip örecek. Her bir ümit kapısına gelecek. Çıkış arayacak, hayat ve varlık zıplamalarla, çal oynasınla, boş bakışların ardında hayal kurmakla insanlığa bir ümit vermeyecek. Tıkanacak bir gün. İşte o gün hidayet güneşi olan Muhammed (SAV) daha da bir keşfedilecek. Her sözü, her bakışı, her emri, her merhameti, her rahmeti yeniden ele alınacak. Ve O sadece inananların değil, her mazlumun, her ezilmişin, her yılgının önderi kabul edilecek. Ve inanın bu hiç uzak değil.
BİZE NELER OLDU?
Küçük, masum, günahsız, savunmasız Narin'in başına gelenler toplum olarak tümümüzü derinden sarstı. Günlerce küçük yavru hakkında iyi bir haber alırız diye bekledik. Olmadı, maalesef olmadı. Rabbim ona cennet nasip etsin. Sadece Narin kızımızın başına gelen olayla sınırlı değil yaşanan travmalar. Sıradan insanlar bile anlaşılmaz bir öfke içindeler. Kavgalar, nefret, hazımsızlıklar, saldırganlıklar ve şahit olduğumuz yığınla hadise. Ölümlere yol açan münakaşalar. Tahammülsüzlükler, vurdumduymazlıklar, cinnete varan gözü dönmüşlükler. Ölçüsüz kazanma hırsı ve ötesi...
Bunların yığınla sebebi olabilir. Psikologlar oturup değerlendirmelidir. Ama görünen o ki; insanı kötülükten vazgeçiren önemli ilkelerde sarsıntı geçiriyoruz. Din, vicdan, akıl ve kanun... Bunları yok sayarsanız sizi engelleyecek hiçbir şey kalmaz. Din sevgi ve affa uyanır, yol çizer. Vicdan yaratılışla gelen bir denge unsurudur. Akıl, kötü ve iyiye rota çizer. Kanun ise ceza sistemiyle kötülükten caydırır.
Bütün bu dört ilke iflas etti mi vahşileşen insanı durduracak bir şey kalmaz. Herkese görev düşüyor. Toplumsal olarak kendimizi sorgulamalıyız. Biliyorum bütün bu sıkıntıların baş müsebbibi maalesef kötü kullanılan sosyal medya ve yan unsurlarıdır.
PEYGAMBERİMİZ DÖNEMİNDE KUR'AN'I EZBERLEYEN KAÇ KİŞİ VARDI?
Kuran-ı Kerim ayetleri indiğinde Hz. Peygamber bunları hem yazdırıyor hem de ezberletiyordu. Yazdırılan bu metinler muhafaza altına alınıyordu. Daha sonraları buradan alınan ve zaten hafızların hıfzında olan ayetler bir yerde toplandı. Yazılı metinler şahit hafızlar denetiminde titiz bir çalışmayla kitaba dönüştürüldü.
Hz. Peygamber dönemindeki Kuran hafızının sayısının net olarak tespiti zordur. Yüzlerce hafızdan bahsediliyor. Sayılarının isimsel tespitinin 30 olduğu (Umdetu'l Kari, 16/209) ifade edilir. Ebu Musa El-Eşari, Bosna valisiyken toplantıya katılan hafız sayısının 300 olduğunu söylüyor.
Bilindiği gibi Hz. Peygamber'in Kur'an dersi versinler diye gönderdiği ve pusuya düşürülerek şehit edilen hafız sayısı (Bi'r-i Maune olayı diye bilinir) 70 idi. Yemame Savaşı'nda yüzlerce hafız şehit edilmişti. Hz. Ali ile savaşan Hariciler arasında 8 bin hafızdan bahsedilir. Bunlar içinde Kuran'ı tam ezbere bilenler de vardı, belli sureleri ezbere bilenler de.
Hafızlar içinde kıraat usullerini ve lehçeleri en iyi bilip hakkını vererek öğreten sahabe, Buhari'nin de belirttiği gibi 4 kişiydi. Hafız sayısı 4 kişi değil, en iyi öğretmen olanlar 4 kişiydi. Yoksa belirttiğimiz gibi onlarca hafız vardı. Hz. Peygamber'in öne çıkardığı bu 4 kişi şunlardı: Abdullah bin Mesud, Salim, Muaz bin Cebel, Übey bin Ka'b (Buhari Fedail, 8).
Şunu da ekleyelim: Hz. Peygamber'in Medine'de kurduğu ve üniversite özelliği taşıyan ''suffa'' kampüsü, âlim ve hafız yetiştiren bir merkezdi. Suffada bir anda bulunan öğrenci sayısı 400 civarındaydı. Kur'an ezberleme sistemi asırlardır hiç aksamadı ve milyonlarca kuran hafızı yetişti. Kıyamete kadar da Allah bu şerefli yola devam ettirecektir.