Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Peygamberlerin sorgulandığı gün

Mahşer yerine (kıyamette) peygamberler getirilirler. Kiminin yanında 1-2-3 veya daha fazla kişi vardır. Kimi daha da kalabalık. Allah (CC) peygamberlere sorar: "Ümmetinizi uyardınız mı? Tebliğ ettiniz mi?" "Evet" der peygamberler. Bu sefer Allah (bilmesine rağmen) ümmetlere sorar: "Size peygamberleriniz hakikaten anlattılar mı?" Ümmetler yalan söylerler: "Biz onları hiç görmedik."
Allah, peygamberlere sorar: "Peki dini tebliğ ettiğinize dair deliliniz var mı?" Onlar, "Muhammed Peygamber'in kendisi ve ümmeti aramızda hakem olsun. Delil onlardır" derler. İşte bu arada İslam'a iman etmiş sadıklar çağrılıp sorulur: "Bu Peygamber veya peygamberler, ümmetlerine dini tebliğ ettiler mi?"
İslam ümmeti (yani Müslümanlar), "Evet, peygamberler yalan konuşmazlar" derler.
Müslümanlara sorulur: "Sizin deliliniz nedir? Onlar da şöyle cevap verir:
"Bizim delilimiz Hz. Peygamber'dir. O, bize Kur'an'ı iletti. Kur'an'da da peygamberlerin ümmetlerini uyardıkları yer alıyor. Allah buyuruyor ki: 'Siz doğru şahitlersiniz.' Sonra şu ayet bu hakikati anlatıyor: Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah'ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resul'e tabi olanlar ile gerisin geriye dönecekleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir." (Bakara/143)

HZ. PEYGAMBER'İ AĞLATAN AYET
İslam ümmeti ve Hz. Peygamber, mahşerde şahitlik yapacaktır. İbn Mesud, Nahl Suresi 89. ayeti okuyunca Hz. Peygamber başını öne eğip ayeti dinledi. Ayetin sonuna geldiğinde "Tamamdır" dedi ve yeter anlamında sustu. İbn Mesud der ki: "O'na baktım. Sakalları gözyaşından ıslanmıştı."
Hz. Resulullah'ı ağlatan ve düşündüren ayet şuydu:
"(Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." (Nahl/89)
Hz. Peygamber'in ve İslam ümmetinin yükü ağırdır. 124 bin peygamber gönderildi insanlık âlemini düzeltmek için. Anlayana bir peygamber yeterdi, anlamayana 124 bin peygamber de anlatsa bir şey anlamaz. Nisa 41. ayet bu yüke işaret ediyor:
"Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!" (Nisa/41)

İSLAM DİNİ SON MÜHÜRDÜR
İslam dini, düşüncesiyle, itikadıyla, ibadetleriyle, helal ve haram ölçüleriyle vasat, yani orta bir dindir. Aşırılıklara kapalıdır. İnsan takatinin yetmediğini yüklemez. Fıtrata ters değildir. Bütün dinlerin özetidir. Son mühürdür. Aslında insanlığa inmiş ve yeryüzüne erdem dağıtmış olan 124 bin peygamberin tümü ve son Peygamber Hz. Muhammed (SAV) aynı şeyleri söylediler.
Bütün tevhid dinlerinde namaz, oruç, cennet, cehennem, kısmen miraç, sırat köprüsü, dua, kurbanlar ve bildiğiniz bütün ibadetler ortaktır. Adı sanı duyulmadık bir peygamber faraza keşfedilse, onun diyecekleri ile Peygamberimizin diyecekleri arasında bir çizgi fark vardır.
Necaşi'nin yanına gelen ve Meryem Suresi'nde Hz. İsa'nın dünyaya gelişini anlatan ayeti okuyan Hz. Cafer'e Necaşi'nin dediği o değil miydi? Ki Necaşi Hıristiyan'dı. "Muhammed ile İsa'nın dedikleri aynı kaynaktan" demedi mi? Elbette dinlerin (tek Allah'a çağıran dinlerin) ortak ritüellerinin varlığı son, kâmil ve ebedi vahyin Kur'an olmasına engel teşkil etmez.

TERAZİ KUR'AN-I KERİM'DİR
Son zamanlarda bazı dinleri yeni öğrenenler, dinler arasındaki geçişi ve benzerlikleri görünce bunun dinlerin birbirinden kopya edildiğini sanıyorlar. Halbuki ilahi dinlerde, hatta bir kısım beşeri dinlerde dahi birbirine benzer o kadar husus var ki. Bu da sonuçta ilahi bütün dinlerin kaynağının tek olduğunu ortaya çıkarıyor.
Burada garip bir şey yok. İlahi dinler birbirine benzemezse problem vardır. İşte son Peygamber olan Hz. Muhammed'in (SAV) ve İslam ümmetinin bütün peygamberlere ve ümmetlerine şahit olması buradan kaynaklanıyor. Terazi, Kur'an'dır. Ve teraziyi tutan el Hz. Muhammed'in (SAV) elidir.

O MÜMİNLERDEN OLABİLİR MİYİZ?
Tabii şimdi şu soru akla geliyor: Bu döküntü haliyle, haramı ve helali araştırmaz durumuyla, cinnete varacak bir kin ve nefret görüntüsüyle, kimin kimi sömürme imkânı varsa bir defalık vurgun vurayım mantığıyla, kısacası bu ahlakıyla (bazı istisnalar hariç) bu ümmet neye şahit olacak? Sizce geçmiş peygamberler şahit olabilirler mi? Lütfen cevabı siz verin.
Hâlimizi düzeltmedikçe Allah hakkımızdaki hükmünü değiştirmez. Ya toparlanacağız ya da günden güne uzaklaşacağız.

KABİR AZABI SÜREKLİ MİDİR?
Günahkâr Müslümanların bir kısmı kabirde sürekli azapta, bir kısmı da geçici azapta olacaktır. Bir kısmı ise sadaka, dua gibi iyiliklerle rahata kavuşacaktır. "Cuma günü ve ramazan ayında kâfirler de dâhil olmak üzere herkesten azap geçici olarak kaldırılır" şeklinde görüşler varsa da pek kabul görmemiştir. Âlimlerden bazılarına göre ise birinci sur (yani kâinatın sonunun gelmesi) ile ikinci sur (yani diriliş) arasında herhangi bir azap olmayacaktır. Yasin Suresi'nde (ayet 51-52) de bu zaman aralığı anlatılmaktadır.
Peygamberimiz ile diğer peygamberlerin mucizeleri arasındaki fark nedir?
Hz. Peygamber'in iki türlü mucizesi vardır. Geçici mucizeler ve kalıcı mucizeler. Geçici mucizeler binlercedir. Bu konuda ciltlerce eserler yazılmıştır. Diğer peygamberlerin mucizeleri de ölülerin bir süre için diriltilmesi, denizin yarılması, parlayan el, cinlere hâkimiyet, ateşin yakmamasıdır. Olmuş ve bitmiştir, bugüne yansımamıştır. Ancak Peygamberimizin kalıcı mucizesi vardır ki o da Kur'an-ı Kerim'dir. Değişmeden, üzerinde oynanmadan elimizdedir ve kıyamete kadar devam edecektir.
Namaz kılma konusunda erkek ile kadın arasında fark var mı?
Aslında kadın ile erkeğin namaz kılması konusunda çok önemli fark yoktur. Olan farklar da farz veya vacip değil, sünnet sayılan hususlardadır. Yani bir kadın erkek gibi namaz kılarsa tabii örtünme şartıyla namazı kabul olur. Ancak sünneti ve bazı adapları terk etmiş sayılır. Önemli bazı farkları belirteyim: Tekbirde kadın ellerini omuz hizasına kadar kaldırır. Sol elini göğsünün üzerine, sağını da onun üzerine koyar. Rükûda parmak uçlarını dizinin üzerine koyar, kavramaz. El parmaklarını aralamaz. Secdede uyluklarını karnına yapıştırır ve dirseğini kaldırmaz. Tahiyatta sol kalçası üzerine oturarak ayaklarını sağa doğru yatırır. Bu konuda bir ilmihal kitabından yararlanabilirsiniz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA