İnsan harcamakta ve kaybetmekte kimse bizimle yarışamaz. Birine bir iftira atılsın diye pusuda bekleyenimiz çoktur. Biz de hemen kâğıt ve kaleme sarılır ve iftiraya uğramış olanı gayya kuyusuna yuvarlarız. Faydası ne peki? Hiçbir şey. Çünkü başkasının mutsuzluğu veya mağduriyeti bize ikbal getirmez. Getirse de, geldiği gibi gider. Hem de baş aşağı. Bir günahı olan kişiyi hemen dilimize dolarız da, kendi günahlarımızı görmeyiz. Başkasına haram gördüğümüzü kendimize helal sayarız.
Zaman Hz. Ömer'in halifeliği günleri. Şam'da oturan aklı başında bir tüccar zaman zaman Medine'ye gelir ve her gelişinde de Hz. Ömer'e uğrardı. Bir müddet sonra Hz. Ömer'le dost oldular. Sonra uzun bir süre gelmez, uğramaz oldu.
Hz. Ömer, bir gün Şam'dan gelen tüccarlara o dostunu sordu. Nerede, ne yapar, neden buralara gelmez diye? Oradakiler derler ki, efendim o adam 'içkiye daldı' şaraphaneye takılır oldu.
Hz. Ömer bu haberden haylice rahatsız olur. O arkadaşının bu günahıyla giderse ahirette uğrayacağı azabı düşünür ve ona hemen şu mektubu yazar.
"Müminlerin Emiri Ömer bin el-Hattab'dan falanca kişiye. Duydum ki içkiye müptela olmuşsun. Bu derde düşmüşsün. Bunun her kötülüğün anası olduğunu unutmuşsun. Tevbeleri kabul eden tek Rabbe hamdederim. Ve seni de günahından bir an tevbeye davet ederim kardeşim. Dönüş ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'adır.
Bu mektubu yazıp yanındaki tüccarlara veren Hz. Ömer şöyle dedi: Bunu götürün o kardeşimize teslim edin. Sonra Hz. Ömer orada hazır bulunanlara döndü ve şöyle dedi: Bu kardeşinize dua edin ki, Allah onu bu kötü alışkanlığından kurtarsın.
Mektup Şam'daki bu adama ulaştı. Adam mektubu okuyunca duygulandı ve ağladı. "Medine'deki Devlet Başkanı beni hatırlamış. Bana kardeşim demiş ve bana dua etmiş" dedi ve tevbe etti. Bir daha içki içmedi.
Hz. Ömer bu bilgi geldiğinde Hz. Ömer Allah'a hamd etti ve şöyle dedi: "Kötülüğe düşen bir kardeşinizi gördüğünüzde ona dua ediniz. 'Sakın onun' aleyhinde konuşup da yalan şahitlikte bulunmayın.