Bir lokma bir hırka' felsefesi; yani bana bir lokma ve bir hırka yeter. Başka şeye ihtiyacım yok anlayışı, tasavvufta dünyadan uzleti tanımlayan bir hali anlatır. Dünyaya fazlaca meyil etmemek, dünyaya dalmamak adına kabul de görülmüştür. Ferdi anlamda bir müminin hayat standardını veya hayattan lezzetini tanımlamada kabul görüp makul da sayılabilir. Neticede bu, bir tercihtir. Lokma dünyalık lezzetleri, hırka ise makam ve mevkiyi temsil ediyorsa az ile yetinme, yükseğe göz dikmeme anlamında aslında hoş bir riyazat hali de olabilir.
Ama bununla Müslüman'ın zavallılığı, dünyadan soyutlanıp zavallı bir görüntüye bürünmesi kastediliyorsa bu kavramla Müslüman'ın işi olamaz. Çünkü İslam sürekli yenilenmeyi, çağın gereğine göre donanımlanmayı, güzel ve temiz örnek olmayı öngörür. Binlerce lokma ve binlerce hırka içinde azmamayı marifet sayar. Zaten hiçbir imkanı olmayan bir kişinin bir lokma ve bir hırkayla yetinip bunu manevi takva hali sayması susuz bir derede kulaç atmaya benzer. Marifet, derin denizde doğru kulaç atıp doğru yöne yüzmektir.
Allah Nimeti Üzerinizde Görmek İster
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hadisleridir. 'Yüce Allah verdiği nimeti kulunun üzerinde görmek ister'. Sahabe herhangi birimiz güzel giyinmek, güzel görünmek ister bu kibir midir diye sorar. Hz. Peygamber (s.a.v.); "Hayır,bunu istemeniz kibir değildir. Allah güzeldir ve güzeli sever. Kibir hakikati gizlemektir. Kibir başkasını küçük görmektir" buyurur.
Veren El Alan Elden Hayırlıdır
Başka seferinde Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Veren el, alan elden hayırlıdır" Verebilmek için kazanmak lazım. Orada bir incelik var, onu da gözden uzak tutmamak lazım. Veren el daha üstündür buyurmuyor. Daha hayırlıdır (faydalıdır) diyor. Çünkü bazen fakir, bazen de zengin Allah katında üstün olabilir. Üstünlük parayla değil, ihlasladır, takva iledir.
Zengin Sahabe Yok muydu?
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sahabesi içinde fakir olan sahabe çoğunlukta olmakla beraber, zengin olan sahabe de vardı. Ve bu zengin olan sahabenin yararı haylice fazla olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.), sadık dostu Hz. Ebu Bekir (r.a.) anlatırken malıyla ve canıyla yanımda oldu diyerek över. Hz. Osman (r.a.) tek başına 600 deveyi üzerinde yüküyle beraber İslam yolunda harcamak üzere Peygamberimize emanet eder. Peygamberimiz bu muhteşem cömertlikten o kadar memnun olur ki- bu darlık döneminde sıkıntıları aştığı için- Hz. Osman'a dönerek şöyle buyurur: Bundan sonra hiçbir şey Osman'a zarar vermeyecektir.
Dahası; bu kadar zengin olan Hz. Osman'a kızını verir ve bunu bir eksiklik olarak görmez.
Ebu Talha ve Abdurrahman bin Avf (r.a.) son derece zengin olan sahabelerdi. Mallarıyla İslam'a büyük hizmetlerde bulunmuş, Hz. Peygamber de onları övmüştür. Onların mallarının hayır ve bereket getirdiğini ifade etmişlerdir. Hz.Peygamberin ilk eşi olan Hz.Hatice'nin malıyla ilk dönem Müslümanlarına ve Peygamberimize olan katkısı ise çok iyi biliniyor.
Fakirlik Övülür mü?
Hz. Peygamber (s.a.v.) fakirlikten Allah'a sığınmıştır. Ahireti ihmal ederek,ölçüsüzce zenginliğin peşinde koşulmasını da hoş görmemiştir. Azgınlaştırmayacak bir refahı uygun görmüştür. Ancak; sabırsız bir insandaki fakirliğin, düşkünlüğün o insanı inanç yönünden sarsabileceğinden de endişe ederek; "Neredeyse fakirlik (tahammülsüz insanları) küfre düşürdü." Cümleleriyle korkusunu dile getirmiştir. Fakirliği değil, fakiri desteklemiş,yoksulluğu değil,yoksulu desteklemiş ve sabırlı olmaya davet etmiştir. İslam fakirlik edebiyatı yapıp istismarı değil,fakirin yanında olmayı emreder.Herkesi fakirlikte eşitlemeyi değil,her kese onurlu bir yaşam standardını kazandırmayı hedef edinir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Zengin miydi?
Peygamberimiz zengin değildi. Bazen aylarca evinde yemek pişirecek ateş bulamazdı. Bazen iki gün boyunca bir hurma ile yetinirdi. Bazen yemek bulamayınca sabahtan oruca niyetlenirdi. Ama bu; zengin olduğu halde fakirliği tercih etmesi şeklinde oluşan bir hal değildi. Ailesi kalabalıktı ve ancak yetişebiliyordu. Nitekim; arkadaşlarının ikramlarını red etmiyor, temiz yemek geldiğinde de sofradan aç kalkmıyordu. O günün imkanları O'nun için bu kadardı, O da bu kadarla yetiniyordu. Buradan Hz. Peygamber (s.a.v.) açlığı, fakirliği, yoksulluğu emretti farzında bir sonuca varmak mümkün değildir.O,bazen de elindekini fakirlere dağıttığı için günlük ihtiyacını karşılamakta zorlanıyordu.
Müslüman Rahat Yaşayabilir mi?
Temiz ve helal kazandıktan, zekatını ve sadakasını verdikten, hayırlı işlere koşuşturduktan sonra Müslüman'ın kazandığı imkanlarla rahat yaşaması dine aykırı değildir. Bilakis kimseye yük olmadan, başkasının yükünü kaldırması bir tür Allah yolunda harcamasıdır. Fakat bir insanın kazandığı her kuruşu fakirlere dağıtarak yarınki yemeğini bulamaz hale gelmesi -her ne kadar emredilmemiş ve hatta hoş görülmemişse de- neticede bir nefis mücadelesidir ve kimsenin bu tercihe pek diyeceği bir şey de olamaz.
Hoş görülmemiş dedim çünkü ayette "İsraf etmeyin, elinizi sıkı da tutmayın, arada bir yol bulun" buyurularak dengeli davranılması istenmiştir.
Nitekim bazı sahabe malının tümünü hibe etmek istediğinde Peygamberimiz kabul etmemiş ve malının üçte ikisini elinde tut. Gerisini Allah yolunda hibe et buyurmuştur.
Elindeki altını getirip de 'bundan başka malım yoktur. Bunu Allah yolunda kabul et' diyen köylüye Peygamberimiz malını götür, bizim ona ihtiyacımız yok buyurmuştur. Adamın ısrarla altını bırakıp gitmesi üzerine de Peygamberimiz altını arkasından fırlatıp "Malını al. Bizim ona ihtiyacımız yok" diyerek tepki göstermiştir. Belki Peygamberimiz, bu olaydaki yapay takva görüntüsünden rahatsız olmuş, belki bu zatın yoksul kalmasından endişe etmiştir.
Elbette Müslüman en iyi arabaya binebilir. En güzel evde oturabilir.İsraf ve aşırılığa girmeden bu tür imkanlardan yararlanmasına engel hiçbir hüküm bulamazsınız.Yeter ki helal kazansın ve yeter ki kazancının hakkını versin.Fakirin yanında olsun. Yeter ki ,başkalarını küçük görerek büyüklenme duygusuna kapılmasın.Yeter ki,kendini üst sınıftan,halkı ise aşağı sınıftan görmesin. Yani,adam olsun,vicdanlı olsun, insan olsun.
Yalın örneklerle ve sade bir dille olayı aktardım ki asıl kaynaklardaki ölçü görülsün. İslamın bu konudaki ölçüleri özetle böyledir. Aklın ve vicdanın hoş görmediğini hoş görmez. Sağlıklı aklın ve vicdanın hoş gördüğünü de hoş görür.
Gönüllü Paylaşım. Onurlu Yaşam
İslam'ın sermayeye bakışını, fakirliği ve zenginliği dengeleyişini bu iki cümle ile özetlemek belki mümkündür. "Gönüllü paylaşım" ve "onurlu yaşam" hakkını sağlamak. İnsanları buna davet etmek, İslami kriterlere aykırı düşmeyecek bir çağrı olabilir.