Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BASRİ YALÇIN

Amerika nereye dönmüş?

Biden her nerede ne açıklama yaparsa Amerika'nın dünya siyasetine geri döndüğünü anlatıyor. İnsan "yavaş dönsün" demekten kendini alamıyor. O işler öyle kolayca oluyor mu? Konuşmakla olsaydı anlardık da lafla peynir gemisi yürümez.
Tabii ki özellikle Avrupalı ülke liderlerinin bu açıklamaları şevkle karşılamalarını anlayabiliyorum. Uzun süredir alışık olmadıkları bir dünya siyasetinde yönlerini kaybetmişlerdi. Amerikan Başkanı'nın bu yaptığı açıklamalarla transatlantik ilişkilerin eski güzel günlerine dönmesini hayal etmeleri doğal.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Hem NATO'nun hem de AB'nin geleceğinin Amerika'nın dünya siyasetindeki varlığına bağlı olduğunu gördük. Trump dönemi bir test gibiydi. Benzer bir dönemin daha yaşanması neo-liberal düzenin çöküşü anlamına gelebilirdi. Şimdi en azından neo-liberal dünyanın liderinin geri döneceğine dair beyanlarını duymak iyi haber gibi geliyor.
Fakat iyi niyetli açıklamalar tek başına gerçeği yansıtmaya yeterli değil. Amerika'nın arzu edilen rolü oynaması için en az iki şartın yerine gelmesi gerek.
Birincisi, Amerikan toplumunun böyle bir dönüşü gerçekten destekliyor olması gerekir. Halbuki Amerikan toplumunun başka konulardaki iç kutuplaşmasını bir kenara bıraksanız bile uluslararası hegemonyayı sürdürmeye yönelik bir iradesi mevcut değil. Irak Savaşı'ndan bu yana Amerikan toplumu dünyanın jandarmalığı rolünü oynamak istemiyor. Amerikan bürokrasisi de genel olarak aynı kanaatte.
Amerikan hegemonyasını en çok önemseyen ve destekleyenler, sadece sermaye grupları. Bu grupların öncelikle toplumu, sonrasında da hükümet ve devleti ikna etmesi gerekecek. Aksi halde Biden'ın tek başına alacağı uluslararası aktivizm kararı, Amerikan hükümeti için ciddi siyasi ve toplumsal krizler anlamına gelir.
Diyelim ki, Biden hükümeti ve neo-liberal destekçileri tüm bu sorunları aşıp Amerika'da yeniden dünya siyasetinin merkezine dönüş iradesini oluşturdular. Bu kez ikinci bir sorun daha var. Dünyanın diğer ülkelerini bu hegemonyaya ikna etmek gerekecek. İkna derken öyle sözle iknadan bahsetmiyorum. Sözlerle ancak dostlarınızda bir şevk doğurabilirsiniz ama ne dostlarınızı ne de düşmanlarınızı ikna edebilirsiniz.
ABD'nin bu saatten sonra dünya siyasetinde eski merkezi rolünü oynaması için askeri gücünü göstermekten başka neredeyse hiçbir yol yok. Dünyanın bir iki bölgesinde kurgulanmış birkaç taşeron terör örgütünü mali ve askeri olarak desteklemekle dünya hegemonyası falan kurgulanamaz.
Haliyle bu iki sorun birbirinden bağımsız değil. Aksine birbiriyle bağlantılı. ABD siyasi varlık göstermek için askeri varlık göstermek durumunda. Askeri varlık için de toplum desteği gerekli. Sanırım dünya siyasetinde Pearl Harbor veya 11 Eylül tarzı sansasyonel bir olay olmadıkça Amerikan toplumunun bu rızayı üretme ihtimali de yok.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA