Liberal hegemonyanın çöküşü arkasında bir boşluk ve belirsizlik bırakıyor.
Evet ulus devletler yükseliyor ancak hegemonyanın olmadığı dönemlerde siyasi istikrarsızlık yükseldiği gibi düşünsel bölünmüşlük ve karmaşa da artış gösterir.
Siyasi istikrarsızlıktan kasıt artan uluslararası rekabettir. Bu tür dönemlerde boşluk ve belirsizlik hem bir tehdit olarak görülür hem de fırsat. Çünkü devletler anarşinin kaotik özelliklerinin arttığını düşünür.
Mesela hegemonyanın zirvede olduğu dönemlerde Saddam gibi yanlış bir hesap yapıp Kuveyt'i işgal ederseniz, hegemon ve beraberindekiler bu istikrarsızlığa karşı statükocu bir tavırla hareket eder.
Ancak hegemonun olmadığı dönemlerde herkes her şeyin değiştiğini ve statükoyu tutacak bir hegemonun olmadığını hisseder. Bu nedenle fırsatçılık artabileceği gibi fırsatçılardan ürkenlerin tehdit algıları da yükseliş gösterir. Tehdit hissedenler de bir adım sonra fırsat arayışına girişir.
Bu boşluk bir kara delik gibi herkesi içine çekmeye başlar.
Boşlukta savrulma korkusu sadece devletlerin dış politik davranışlarını değil iç siyasetini de etkiler. Beka mücadelesi haklılık kazanır. Zenginlik ve güç arayışının yerini güvenlik arayışı alır. Hegemonik istikrarın hüküm sürdüğü dönemlerdeki ekonomik büyümeyi merkantilist dönemlerde gerçekleştirmek kolay değildir. Serbest ticarete devam edenler göreli olarak zarar görür. Sınırları kapatmak moda olur. Büyüme daraldığı için paylaşım sorunu daha canlı bir biçimde hissedilir. Zaten milliyetçiliğin yükselişinin nedeni de budur. Mesela Trump'ın duvar inşa etmek istemesi ve Avrupa'daki yabancı düşmanlığı ve İslamofobi'nin yükselişi bu nedenledir.
Çoğu ülkede küreselleşmenin dilini değil yerelin dilini kullananlar iktidara gelmeye başlar. Merkez olarak bildiğimiz liberal eğilimli partilerin tüm dünyada çöktüğünü görüyoruz. Bu ana akım partilerin yerine yeni isimler doğuyor. Sağcı veya solcu fark etmez. Amerika'da Trump veya Sanders, Hindistan'da Modi, İngiltere'de May, Yunanistan'da Çipras, Fransa'da Macron ve diğerleri hep bu eğilimin sonucu olarak doğuyor. Bu isimler ulusal güvenlik fikrine dayalı milliyetçi tepkileri yönetebildikçe iktidarda kalacaktır. Mesela Trump Amerikan orta sınıflarının beklentilerini karşılamakla uğraşacaktır. May'in kaderi Brexit'i becerip beceremediğine bağlıdır. Almanya'da Hıristiyan demokratlar zaten daha milliyetçi bir liderliğe doğru geçiş yapıyor. Ama Macron gibi yeni isimler yerel beklentileri karşılayamadığı ve küreselciliği sürdürdüğü müddetçe Sarı Lelekliler'le mücadele eder vakti geldiğinde de ilk seçimde kaybeder.
Çünkü tüm ülkelerde beka sorunu yakın zamanda daha ciddi bir biçimde hissedilecek. Şimdi sadece ekonomik korumacılık üzerinden başlayan eğilim siyasi gerilimler arttıkça güvenlik kaygılarına evrilir. Bu da tepkisellik yerine güçlü liderlik arayışını doğurur. Çünkü vatandaş bu tür zamanlarda direksiyonda güçlü lider tercih etmeye başlar.
Türkiye'deki gidişatı ve beka tartışmalarını bu zemin üzerinden okumak çok daha doğru olacaktır.
Erdoğan yine bu rüzgârın en güçlü ismi olarak duruyor.