Siyaset gündemimizde tartışılması süregelen simalardan birisi de şüphesiz İsmail Enver Paşa'dır. Bu süreklilik, başka bir ifadeyle, bir asır sonra Enver Paşa'yı neden tarihselleştiremediğimiz şüphesiz üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Yirmi yedi yaşına basmadan ünü İşkodra'dan Basra'ya ulaşan bir coğrafyaya yayılan, "kahramanlığı" için marşlar bestelenen, ismini yaşatacak harp gemisi satın alınması için iâneler düzenlenen, adı binlerce çocuğa verilen Enver Bey, İttihad ve Terakki'nin erken dönem iktidarında siyaset alanında sınırlı rol oynamasına karşın "askerî kahraman" olarak sivrilmiştir.
"Kahraman"ın yükselişi
"İnkılâb-ı Azîm" öncesinde Makedon çetelerine karşı yürütülen askerî harekâtta üstün başarı gösteren Enver Bey yerel basına bile yansıyan bir şöhret kazanmıştır. Makedonya'daki Müslüman köylerinde elleri öpülerek karşılanan genç binbaşı, Terakki ve İttihad Cemiyeti Dahilî Merkez-i Umumîsi'nin gizli faaliyeti ve 1908 yazındaki eylemlerinde de ön plana çıkmış, "İnkılâbın" iki "kahraman"ından birisi olmuştur.
Cemiyet, Resne'de uzun süre bölgede etkili olmuş bir bey ailesine mensup, "Saraj" olarak adlandırılan Versailles taklidi malikâne inşa ettiren, Arnavut bir Osmanlı subayı olan diğer "kahraman" Ahmed Niyazi Bey'e nazaran Enver Paşa'yı ön plana çıkartmayı tercih etmiştir.
Türkçeyi aksanla konuşan, yazdıkları musahhihler tarafından düzeltilerek yayınlanan Niyazi Bey, Cemiyet'in pozitivist yaklaşımlarını eleştirmesi, Arnavutlar arasında yaygın kabûl gören "adem-i merkeziyet"i bütünüyle reddetmemesi ve Türkçü tezlere mesafeli yaklaşımı sonrasında tedricen geri plana düşmüştür.
Niyazi Bey'in 1912 yılındaki trajik ölümü, harekete aktif biçimde katılan subaylar arasındaki nadir kurmaylardan birisi olan, iki Batı lisanında okuyup yazabilen, arkeolojiden Gustave Le Bon'un çalışmalarına ulaşan bir literatürü takip eden, göğüs cebinde Kur'an taşıyan, böylece "modernlik" ile "muhafazakârlık"ı kişiliğinde birleştiren Enver Bey'i "kahramanlık" alanında tek tercih haline getirmiştir.
O aynı zamanda II. Abdülhamid döneminin mirâsı, müşir ve feriklerinin sayısı kabarık ordudaki radikal, genç ve değişimci çekirdeği de temsil etmiştir. Bu yapılanma, Mahmud Şevket Paşa tarafından savunulan "ordunun siyasete kurum olarak ağırlığını koyması" tezine karşı çıkmış, bu kurumun "İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin ordusu"na dönüştürülmesinin gerekliliğini savunmuştur.
Çete takibinden imparatorluk yönetimine
İttihad ve Terakki siyaset planlayıcıları Enver Bey'i parlak bir "kahraman" olarak görüyorlar ve onun bu imajından yararlanmak istiyorlardı. Ama savaş ve iç isyanların gündemin temel maddesini oluşturduğu bir dönemde, askerî kahramanın örgüt içindeki yükselişi de ivme kazanıyordu.
Trablusgarb'da örgütlediği direniş, Edirne'nin istirdatındaki rolü Enver Bey'e sadece "kahraman" statüsünü pekiştirme olanağı vermemiş, onun Cemiyet içinde de güçlenerek, ülkenin siyasetini belirleyen liderlerden birisi haline gelmesine neden olmuştur.
Bâb-ı Âlî baskınının ön safında yer alan Enver Bey, iktidarın, ülkeyi fiilî tek parti olarak yönetecek Cemiyet'e geri verilmesini temin etmekle kalmamış, kendisi de bu süreçte siyaset yapımı ve ordu yönetiminde önemli vazifeler üstlenmiştir.
İttihad ve Terakki 1912'de iktidardan indirildiğinde yetmiş üç yaşında Sadrâzâm olan Gazi Ahmed Muhtar Paşa "bir adamın tecrübesi ancak altmış senede tamam olabilir kavl-i hakîmânesine" inanıyordu. Enver Paşa ise neredeyse bunun yarısı denebilecek bir yaşta, fazlasıyla sınırlı bir tecrübe ile Osmanlı ordusunun yeniden düzenlemesini üstlenmiş ve siyaset yapımında da ön plana çıkmıştı.
Söz konusu eksiklik sadece Enver Paşa değil tüm İttihad ve Terakki ricâli için önemli bir sorundu. Enver Paşa, Balkan Harpleri sonrasında tam bir çöküntü halinde olan Osmanlı ordusunun yeniden düzenlenmesi benzeri alanlarda başarılı olmuştur. Ancak zikredilen tecrübesizlik ve ihtilâlci örgüt köktenciliği İttihad ve Terakki kadrolarının siyaset yapımında radikal ve riskli kararlar alması neticesini doğurmuştur ki bunlarda Enver Paşa'nın da rolü büyük olmuştur. Aynı tespit, örgütün toplumsal mühendislik projeleri için de geçerlidir.
Kendi olarak tarihselleştirmek
Enver Paşa'nın tarihselleştirilmesi alanında yaşanan temel sorun onun "kendisi" olarak ele alınmasındaki zorluktur. 1930'lu yılların ders kitaplarından başlayarak Enver Paşa "kendisi" olarak değil Mustafa Kemal Paşa (Atatürk)'ün karşı tezi, onun tüm olumlu yanlarının zıttı bir kişilik olarak resmedilmiştir. Bu kitaplar ve daha sonraki yayınlarla yaratılan hayalî "Mustafa Kemal-Enver Paşa" çatışması "imparatorluğu kurtarmaya çalışan âkil, halâskâr kumandan ile sürekli hatalar yapan, hayâlperest, türedi paşa" arasındaki büyük farklılığı işlemiştir.
Enver Paşa'nın 1913 sonrasında Cemiyet'in askerî kadrosundaki ikinci önemli lider Ahmed Cemal Paşa ile bile rekabete girmeyen bir statüye sahip olduğu gözönüne alındığında yaratılan bu "çatışma" senaryosunun tutarsız olduğu ortadadır. Enver ve Mustafa Kemal Paşaların birbirlerinden hoşlanmaması ayrı bir konudur. Buna karşılık, Cemal Paşa'nın koruması altındaki genç subaylardan birisi olan ve Cemiyet içinde karar verici mevkiler işgal etmeyen Mustafa Kemal Bey ile ordu üzerinde tartışılmaz bir egemenlik kurmakla kalmayarak, ileri gelen bir siyaset yapıcısı durumuna gelmiş olan Enver Paşa arasında süregelen bir "çatışma"nın yaşanması söz konusu değildir.
Bu, Enver Paşa'nın İttihad ve Terakki siyasetlerindeki etkisi, Harb-i Umumî'ye dahil olunmasındaki payı, Başkumandan Vekili olarak icraatı, 1914 sonrasında yaşanan insanî trajedilerdeki rolü benzeri nedenlerle eleştirilemeyeceği, onun dahil olduğu İttihad ve Terakki ricâli tarihselleştirilirken sorumluluktan bahsedilemeyeceği anlamına gelmez.
Ancak Enver Paşa ve İttihad ve Terakki liderlerinin başka lider ve partilerin "karşı tezi" değil "kendileri" olarak değerlendirilmeleri ve tarihselleştirmeleri gerekmektedir. Bu alanda düşülecek en büyük hata şüphesiz Enver Paşa'nın "diğer liderlerin olumlu anlamda zıttı" olduğunun savunulmasıdır. Halbuki o "kendisi" olarak tarihselleştirildiğinde sadece yakın tarih daha iyi anlaşılmayacak, sığ güncel tartışmaların yüz yıl önceki kişilikler üzerinden sürdürülmesi de önlenebilecektir.