Türkiye'nin, son onbir yıla yakın iktidar döneminde en büyük şansı, demokratik rejime geçilmesinden bu yana en uzun ve kesintisiz siyasî istikrarı yaşayabilmiş olmasıdır. Bu avantaja bir de dünya ekonomileri krizdeyken başarılı bir ekonomik istikrarı ve dış politikadaki küresel oyunculuğu ilâve ederseniz, AK Parti İktidarı'nın geçirilen üç genel seçimde nasıl oyunu arttırarak başarılı olduğunu anlayabilirsiniz. Ayrıca, çok tesirli bir sosyal politika, devâsâ yatırımlar ve halkın nabzını tutabilen karizmatik bir lider, büyüyen Türkiye tablosunu tamamlamaktadır.
***
2011 Genel Seçimlerinden sonra lider
Erdoğan, üç konuda elini taşın altına koyarak risk almış ve
Türkiye'nin şimdiye kadar etrafında dolaşılan köklü meselelerinin cesaretle üzerine gitmiştir. Aslında
Erdoğan buna mecbur değildi; daha önce yıllarca yapıldığı gibi statükoyu sürdürür ve rahatça oylarını arttırmaya devam edebilirdi. Lâkin
O, önce 30 yıldır devam eden terörle mücadelenin etkili bir şekilde üzerine gidip terör örgütünü dağılma noktasına getirdi ve siyasî bakımdan olumsuz neticelerini göze alarak
'Görüşme Süreci'ni başlattı.
Erdoğan'ın ikinci büyük hamlesi,
'Yeni Anayasa'nın hazırlanması çalışmalarını başlatması olmuştur. Sonuç almanın zorluğunu ve muhalefet partilerinin bunu istismar edeceklerini bilmesine rağmen bu konuda ısrarlı olmuştur.
Nihayet
Erdoğan, uyguladığı başarılı ekonomik programla enflâsyonu ve faizleri düşürünce, hem rantiyelerin hışmına uğramış; hem de dünya medyasında, sosyal medyada ve finans politikasında tesirli olan
İsrail- Neocon tertipleri ve
CHP-
BDPterör örgütleri ortaklığıyla
'Gezi Olayları'na mâruz kalmıştır.
***
Görüşme Süreci'nin istismarıyla oy kaybına uğrayan
AK Parti,
Gezi Olayları'nın gerçek yüzünün ortaya çıkmasıyla kaybettiği oyları tekrar toplamış;
Ramazan'ın birleştiriciliği içerisinde, mağdur olan esnaf ve
Erdoğan taraftarları yeniden bir araya gelmişlerdir.
Erdoğan'ın bütün gayretlerine ve iyiniyetine rağmen terör örgütünün bölgeye hâkimiyet kurma faaliyetleri ne yazık ki devam etmektedir. Eğer süreç kesintiye uğrarsa,
Erdoğan bütün riskleri göze alıp fedakârlıkta bulunan bir lider olarak anlayışla karşılanacaktır. Hele sırtından sürecin yükünü atmış bir şekilde milletin millî, manevî ve birleştirici değerlerini vurgulayarak yürüteceği seçim kampanyaları gene gayesine ulaşabilecektir.
***
Son günlerde siyasî kulislerde gezdirilen senaryolara gelince;
1. CHP ile
MHP'nin seçim işbirliği bir hayâldir. Böyle bir işbirliğinin
MHP'nin sonu olacağını, başta
MHP lideri
Bahçeli olmak üzere bütün
MHP'liler bilirler. Maksat, her zaman olduğu gibi
MHP'yi devre dışı bırakmaktır.
2. Cumhurbaşkanı Gül'ü içine alan bir senaryo da mümkün gözükmemektedir. Güya
Gül Cumhurbaşkanlığı'na yeniden aday olacak ve
CHP ile
MHP'nin desteğiyle
Erdoğan'ın adaylığı karşısında yeniden seçilecektir. Partisi ve lideri istediği takdirde
Gül tekrar aday olabilir fakat partisine ve
Erdoğan'a rağmen aslâ aday olmayacaktır.
3. Fethullah Gülen Hocamız, çok muhterem bir din âlimi ve gönül gözü açık bir mânâ adamıdır. Elbette
O'nun ve câmiasının siyasî görüşleri vardır; lâkin ayrı bir parti kurmaları ve siyasete aktif şekilde katılmaları mümkün değildir. Esasen
Hocaefendi, günlük siyasetin üstünde ve iki milyarlık
İslâm camiâsını temsile lâyık bir şahsiyettir.
4. Başbakan Erdoğan'ın, mevcut hükûmet sistemi değiştirilemezse -ki pek mümkün gözükmüyor-
Başbakan olarak devam etme ihtimali vardır. Hiç şüphesiz
Cumhurbaşkanı olmaya lâyıktır ve bu görevi de muvaffakiyetle ifa edeceğine şüphemiz yoktur. Ancak, yetkileri kısıtlı bir lider olarak devam etmeyi istemeyebilecektir.
***
Son söz olarak, -tenkitlere aldırmadan-, şu
'üç dönem seçilme sınırlaması' inadından vazgeçilirse,
İktidar Partisi kendisini kendi attığı kördüğümden kurtarmış olacaktır.