Şöyle bir düşünüp hatırlayalım; 10 yıl önce Türkiye'nin dünyadaki durum neydi, şimdi ne oldu? Bu soruyu, kurulduğundan beri pasif bir politikayı savunan, Türkiye'yi basit bir Balkan ve Orta Doğu ülkesi görerek Batılılaştığını zanneden CHP'lilere sorarsanız, basmakalıp sloganlarla dolu vizyonsuz ve monoton bir anlayışla olumsuz cevap alırsınız. Bu arada, yıllardır 'millî dış politika' iddiasıyla gezinen MHP ise, sırf muhalefet uğruna bu geniş vizyonlu dış politikaya karşı çıkmıştır.
Halbuki, 10 yıllık AK Parti iktidarı döneminde dış politikada gerçek bir değişim ve dönüşüm yaşanmış; daha önce 'merkezî ülke' olma gayretindeki, fazla tesirli olmayan Türkiye, artık milletlerarası platformda son derece etkili bir aktör sıfatıyla 'küresel güç' olma yoluna girmiştir. Bunu reddetmek için ya kör ya da nankör olmak gerekir.
Dünyanın her tarafında diplomatik gayretleri ve ekonomik faaliyetleriyle varlığını ispat eden Türkiye, daha önce sadece Batı ile sınırlı ilişkiler içindeyken, bugün Afrika'dan Güney Amerika'ya, Yakın Doğu'dan Uzak Doğu'ya kadar bütün dünya coğrafyası'nı sadece diplomasisi ile değil, bu diplomasinin dayandığı tarih, medeniyet ve kültürüyle kucaklamıştır.
Böylesine muhteşem bir vizyon ve başarılı bir dış politika için, bırakınız gensoru vermeyi, komplekslerden kurtulup teşekkür etmek lâzımdır.
***
Türkiye bu dönemde sadece komşularıyla ve kendi coğrafyasıyla iyi ilişkiler kurmakla kalmamış, dünyanın çeşitli yerlerinde barışçı ve ihtilafları çözen bir rol üstlenmiştir. Hiç sıkılmadan
Suriye ve
İsrail'i gösterenler, yaptıkları son insanlık dışı saldırılardan önce, bu ülkelerle de iyi ilişkiler geliştirildiğini hatırlamazlar mı?...
Türk dış politikası iyi yolda ve emin ellerdedir.
Son on yıllık dönemde bazı önemli hatâlar da yapılmıştır. Bize göre bunlar,
1 Mart Tezkeresi'nin reddi, Kandil'e hâlâ gidilemeyiş ve
Suriye krizinde daha aktif olamayış şeklinde sayılabilir. Ancak bu hatâlar,
Türkiye'nin dış politikasındaki muazzam gelişmeleri ve başarıları gölgeleyecek değildir.
CHP'nin
Suriye krizindeki tutumunu izah edebilecek kelime bulamıyoruz
. CHP lideri
Kılıçdaroğlu, tamamen yanlış muhalefetiyle eli kanlı diktatör
Esad'a ve
BAAS dikta yönetimine sahip çıkmış; üstelik gerçeklere aykırı olarak meseleyi mezhep ayrımcılığı çerçevesine oturtmaya çalışmıştır.
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun dünkü grup konuşmasını dinlerken âdeta kanımın donduğunu hissettim.
Kılıçdaroğlu,
Türkiye'nin ana muhalefet partisi lideri olarak
Türkiye'nin düşmanlarının ağzıyla
Türkiye'yi suçluyor ve mültecilerin askerî eğitim verilerek silahlandırılıp
Suriye'ye gönderildiği iftirasını atıyordu. Böyle bir saçmalık elbette mümkün değildir. Ama bir an için bu olayın velev ki doğru olduğu düşünülse bile, bir
Türk siyasî parti liderinin bu ithamda bulunmasını nasıl açıklarsınız? İkide bir
Başbakan Erdoğan'ı ihanetle suçlayan
Kılıçdaroğlu ne duruma düştüğünün farkında mıdır?!...
***
1960'lı yıllarda
Mülkiye sıralarında hocalarımızla en fazla tartıştığımız konu
Birleşmiş Milletler (BM) ve
BM Güvenlik Konseyi idi. Bu konu
BM'nin kuruluşundan beri uluslararası platformun en büyük meselesi olmuştur. Birazcık mürekkep yalamış herkes,
BM Güvenlik Konseyi daimî üyelerinin haksız ve antidemokratik yetkilerinden şikâyetçidir.
Başbakan Erdoğan, geçen yıl
BM Genel Kurulu'ndaki herkes tarafından takdir edilen tarihî konuşmasında,
BM'de '
yeniden yapılanma' gereğinden bahsederek dünyaya şöyle seslenmişti: '
Açıkça söylemek zorundayım ki, BM bugün insanlığın umutlarını, geleceğini tehdit eden korkulara galip kılacak bir liderlik sergileyemiyor...'
Erdoğan, özellikle
Suriye katliamı dolayısıyla
BM'nin yapısının yanlış olduğunu ve olaylar karşısında etkili olmadığını haklı olarak söyledi. Artık,
Güvenlik Konseyi'nin imtiyazlı 5 daimî üyesi dışında bu gerçeği kabul etmeyen kalmamıştır.
CHP lideri ise,
Erdoğan'ın bu haklı şikâyetini '
BM'ye savaş açmak' olarak değerlendiriyor. G
üler misiniz, ağlar mısınız?... Filozof '
Sakallı Celâl'in dediği gibi, '
Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür...'