Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TUBA KALÇIK İLE GÜNDEME DAİR TUBA KALÇIK

Yıllardır bastırılmış bir nesil olarak biz Erdoğan’ın dik duruşunu sevdik

Usta yönetmen Mesut Uçakan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın icraatlarını ‘sessiz devrim’ olarak nitelendirerek şöyle devam etti: Kendisini gençlik yıllarından beri tanırım. Lider ruhlu karakteri o zamanlar da bilinirdi. Yıllardır bastırılmış bir nesil olarak onun dik duruşunu sevdik. Bu ülkeye yaptığı olağanüstü icraatları görmemek için kör olmak lazım

Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri kapsamında sinema alanında ödüle layık görülen usta yönetmen Mesut Uçakan, GÜNAYDIN'a konuştu. Katıldığı festivallerde çok haksızlığa maruz kaldığını belirten Uçakan, jürinin kendisini dinci sinemacı olarak yaftaladıkları için ödül vermediklerini söyledi.

BATI'NIN BORAZANLIĞI YAPILDI

Sinemanızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Türk sinemasında sosyal konulara eğilen, ideolojik uçlara uzanan filmler kendilerine yer bulamadı. Metin Erksan, Halit Refiğ, Yücel Çakmaklı, Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz, bir şeyler yaptı. Ardından bizler geldik ama bu damar sinemada kendine bir endüstri oluşturacak kadar yaygınlaşamadı. Ben sinemada sadece estetik bir mücadele vermiyorum, fikir mücadelesi de veriyorum. Hatta estetik de fikrimin bir aracı. Çünkü bir çatışmayı, bir yarayı gösterip kaçıp gitmek; ne kadar da güzel yansıtırsanız yansıtın, bana anlamsız geliyor. Sanatçıyı büyük yapan sanatı, kültürü, ticareti, siyaseti... Ben önce bir fikir savaşçısıyım! Osmanlı'nın çöküşü ile beraber çökertilen koca bir medeniyete sahip çıkmaya ve geçmişle aramıza örülen duvarlarda gedik açmaya çalışıyorum. Toplum olarak ne yazık ki Batı'nın ilmini ve tekniğini değil, ahlakını aldık ve çarpıldık. Batı'nın borazanlığını da en çok sinema yaptı. Din dışılığı çağdaş, dini gericilik olarak gösterdi. Öğretmeni çağdaş, imamı yobaz yaptı. Bu bir cinayetti benim için! Batılı bir sinemacı bile bu kadar alçak davranmazdı. Ben sinemamda bunlara isyan ettim.



Biraz daha açar mısınız?
Türk sinemasında kozmopolit bir akış var. Daha eğlenceye yönelik filmler üretilmiştir ama sosyal konulara eğilen isimler de vardı. Ama Türk sineması, Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren başlayan Batılılaşma hareketinin etkisi altında kaldı. Biz toplum olarak Batı'nın ahlakını, eğlencesini, kültürünü aldık, çok yanlıştı. Bilimini ve ilmini almalıydık. Osmanlı'ya yani eski kültüre ait ne varsa topyekun ortadan kaldırılıp yerine Batı kültürü konuldu. Bir anlamda Batı'nın borazanlığını yaptı Türk sineması. Batılı insan profili filmlerde çağdaş, medeni olarak gösterilirken, Osmanlı profilini temsil eden birçok şey kötü gösterildi. Buna din adamları da dahil. Din gerici, din adamı da yobaz olarak simgelenmiştir birçok filmde.

HALİL ERGÜN'E TEKLİF GÖTÜRDÜM AMA KABUL ETMEDİ

Sinemadaki duruşunuzdan dolayı teklifinizi kabul etmeyen oyuncular oldu mu?
Tek tük de olsa oldu tabii. Hatta bir hafızın 100 yıl önceki dramını anlattığım son filmimde bile çıktı karşıma bu tür oyuncular. Tarık Akan mesela, kesinlikle benimle çalışmayacak bir oyuncuydu. İsmi birkaç kere gündeme gelmişti ama çok net bir tavrı vardı bize karşı. 'Kelebekler Sonsuz Uçar' filminde, sosyal demokrat bir avukatı canlandırması için Halil Ergün'e teklif götürdüm ama kabul etmedi. Herhalde o dönemin atmosferinden etkilenerek oynamak istemedi.



YILLARDIR İTİLİP KAKILDIĞIM İÇİN ÖDÜL BENİ MUTLU ETTİ

Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri'nde sinema alanında ödüle layık görüldünüz. Neler hissettiniz?
İlk dönemlerimde ödül beklerdim. Ama önüme kalın duvarlar çıkınca hevesim kalmadı. Belli yaşa gelince eski önemi de kalmıyor. Bir de hayatın ötesindeki gerçeklerle hemhalsen, dünya hırsları gözünde iyice küçülüyor. Ama doğrusu bu ödülü duyunca içim cız etti. Sevindim. Bunda yıllardır itilip, kakılmanın büyük payı var. Üstelik son derece saygın bir makamdan ve saygın bir seçici kuruldan geliyor. Ödülü Sayın Cumhurbaşkanının elinden almak da özel bir farkındalık. Kendisiyle gençlik yıllarımızdan beri tanışırız. Lider ruhlu karakteri o zamanlar biliniyordu. Yıllardır bastırılmış bir nesil olarak onun dik duruşunu sevdik. Bir vatandaş olarak bu ülkeye yaptığı olağanüstü icraatları görmemek için kör olmak lazım. Bana göre sessiz bir devrim gerçekleştirmiştir.

SİNEMADA TEK BAŞIMA MÜCADELE VERMEK ZORUNDA KALDIM

"Sinemada hâlâ sol düşünce hakim" dediniz. Sağ ideolojiye sahip bir sinemacı olarak bu durumla ilgili özeleştiri yapıyor musunuz?
Sağ ve sağcı kavramı çok farklı yerlere çekildi. Sağcı yönetmen kavramını kabul etmem. Ama Kur'anî manada sağcı denmesinde beis yok. Çarpık bir piyasada, sanat algısı çarpılmış bir dini çevre içerisinde üç otuz paraya çektiğimiz filmlerimin hiç birini inancımın örnekleri olarak görmem. Estetik açıdan da sorgularım kendimi. İlk başladığımda kurs ya da okul yoktu. Kitaplar ve Yeşilçam vardı. El yordamıyla öğrendik sinemayı. "Ne amatör filmler yapmışım" diyorum, seyircinin hatırlamasını bile istemediğim filmlerim var. Ama toplumu dönüştüren, hâlâ seyredilen filmlerim de var. Milli değerlere sahip kesimlerin sinemaya yeterince sahip çıkmamalarını da anlatmalı yeri gelmişken. Başlarda sinemayı günah olarak gördüler. Yalnız bırakıldık. Küçük bütçelerle film yapmak zorunda kaldım. Hiçbir zaman popülist yönetmen olmaya talip olmadım. Sırf para için projeler üretmedim. Bu ekonomik olarak güçlenmemi engelledi. Dünya görüşüme ters işlerin içinde de yer almadım. Hep tek başıma mücadele verdim. Bir gün Cumhurbaşkanımıza bunu dile getirdim. Yıllarca itildiğimizi, horlandığımızı anlattım ve "Milli değerlerimizi taşıyan projeler için büyük destek verilmeli" dedim.

SIRF İNANCIMI SİNEMAYA YANSITTIĞIM İÇİN 'ÇAĞ DIŞI' SAYILDIM

'Türk Sinemasında İdeoloji' isimli kitabın da yazarısınız...
23 yaşında yazmıştım. Sektördeki ideolojik akımları genç bir sinemacının gözüyle anlatmaya çalışmıştım. O kitapta da görüleceği gibi festival ve sinema sektörüne sol zihniyet hakim. Kemalist düşüncenin zemini içerisinde sol düşünce egemen güçtür. Eskiden daha fazlaydı. Gençliğimde bu hakimiyetten dolayı çok acı çektim. Festivallerde birçok haksızlığa maruz kaldım. 1995'de Antalya Film Festivali'ne 'Ölümsüz Karanfiller' filmimle katıldığımda jüri üyelerine tek tek sordum, filmimi çok beğendiklerini söylediler ama ödül vermediler. Beni dinci sinemacı olarak yaftaladıkları için ödül verirlerse bunu bana değil de dine verdiklerini düşünüyorlardı. Din onların lügatında yobazlık demekti. Çok dışlandım. Bana saldıran yazılar kaleme aldılar. Sırf inancımı sinemaya yansıttığım için 'çağ dışı' sayıldım. Siyasi görüşlerimiz ne olursa olsun her türlü fikir yer bulmalı. Kavgaya dönüştürmeden birbirimizi eleştirebilmeliyiz, öyle değil mi? Birbirimizi dışlayarak nereye varabiliriz? Beni geçmişte dışlayanlara da kin duymadım. Sinemadaki medeni duruşumu sürdürdüm. Aramızdaki fikir ayrılıklarına rağmen çoğuyla dostluklarım sürüyor. Sinemanın birleştirici yanı var. Bunu toplumdaki ayrışmaları da önleyebilmek adına iyi kullanmalıyız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA