Basketbol dünyasının ünlü ismi İbrahim Kutluay, GÜNAYDIN'a açıklamalarda bulundu. Spor yaşamı ve çocuklarıyla ilişkisiyle ilgili soruları yanıtlamak şartıyla röportajı kabul eden Kutluay; 13 yaşındaki kızı İrem ve 10 yaşındaki oğlu Ömer'le, kendi babasından gördüğü gibi yakın bir ilişki kurduğunu söyledi. Sporun, sanat gibi birleştirici bir güç olduğunu vurgulayan Kutluay; sporda kazanılan başarıların ülkemizi daha yukarılara taşıyacağını ifade etti. Kendi adını taşıyan basketbol akademisindeki çalışmalara kâr amacı gütmeden devam ettiklerini söyleyen ünlü sporcu, samimi açıklamalar yaptı...
BAĞDAT CADDESİ'NDE BÜYÜDÜM
Futbol oynarken basketbola yöneldiniz ve büyük başarılara imza attınız....
Çocukluğumda tek hayalim futbolcu olmaktı. Hatta bunun için Fenerbahçe'nin seçmelerine katıldım. Fenerbahçe'de yönetici olan babamın arkadaşı, fiziğim ve boyumdan dolayı basketbola daha uygun olduğumu söyleyerek beni baskete yönlendirdi. O güne kadar elime basket topu dahi almamıştım. Bir süre antrenman yaptıktan sonra Fenerbahçe'nin basketbol altyapı seçmelerine katıldım. Seçmelerde o kadar heyecanlıydım ki, sağımı solumu bile karıştırmıştım ama kontenjandan takıma aldılar beni. Böylece basketbol hayatım başladı. Basketbolda hayalimin ötesine geçen başarılar yakaladım. Hiçbir başarı tesadüfi değildir ama her başarının altında büyük bir emek yatıyor. En büyük destekçim ailem oldu. Bağdat Caddesi'nde doğdum, büyüdüm. Böyle bir ortamda ve iyi bir ailede büyümek, sonra Fenerbahçe gibi büyük bir camiada spora başlamak büyük şanstı benim için. Eğer bugün basketbolda buralara gelebildiysem, bunda ailemin ve Fenerbahçe'nin etkisi büyük.
Basketbola isteyerek başlamasanız da bu alanda Türkiye'nin en iyi isimlerinden biri oldunuz. Bunu nasıl başardınız?
İstemeyerek başladım ama zaman içinde çok sevdim basketbolu. Yetenek sizi bir yere kadar götürür, çok çalışmak gerekiyor iyi olmak için. Ben de büyük bir disiplin içinde çok çalıştım. Her gün kendimi biraz daha geliştirdim. Basketbol çok özel bir spor aslında. Futbola her zaman daha fazla ilgi var ülkemizde, bu gerçeği görmezden gelemeyiz. Ama basket de eskiye oranla daha çok ilgi görüyor artık. Oğlum Ömer de futbolla başladı spora. O da benim gibi futboldan baskete geçti. Basket, futbola göre çok daha zevkli, çok daha mücadeleci bir spor. Şunu da belirteyim; ülkemiz benim basketbola başladığım döneme göre hem oyun kalitesi, hem de tesisler anlamında çok gelişti. Türkiye, özellikle son yıllarda spora çok büyük yatırım yapıyor. Çok güzel ve modern tesislerimiz var. Bu açıdan yeni jenerasyonu çok şanslı buluyorum.
HAYATIMI BU İŞE ADADIM
İki kere Avrupa sayı kralı oldunuz ve daha birçok başarıya adınızı yazdırdınız...
Hayal etmekle başlıyor her şey aslında. Ama şunu da söylemek isterim; basketbolda bu noktalara gelebileceğimi hayal bile edemezdim. O kadar çok çalıştım ki, adeta hayatımı adadım baskete. Sabahın köründen gece yarısına kadar antrenman yapıyordum. Fenerbahçe'nin basketbol salonundan çıkmak bilmezdim. İlk hedefim, Fenerbahçe'nin A takımına seçilmekti, sonra da kaptan olmaktı. Bunların hepsini tek tek gerçekleştirdim. Yurt dışında oynama hayalim de vardı, bunu da başardım. Hem Avrupa'da, hem de ülkemizde sayı kralı olan tek basketbolcuyum. Hayalimin ötesine geçen bir başarıydı bu benim için. Basketbol ekip işidir. Benim bu başarımda takım arkadaşlarımın da, antrenörlerimin de payı büyük. Onlara her zaman bunun için teşekkür ediyorum.
ÜLKEME KATKI SAĞLADIM
'Hayatımın dönüm noktası' dediğiniz bir olay var mı?
Yunanistan'a gitmek benim için zor bir karardı. O güne kadar ülkemizden hiçbir basketbolcu transfer olmamıştı Yunanistan'a... Kaldı ki; benim gittiğim dönemde çok büyük problemler vardı iki ülke arasında. Gerçekten çok riskli bir seçimdi benim için. Ama şöyle düşündüm; o dönem Yunanistan'da oynamam, Almanya ya da Fransa'da oynamaktan çok daha önemliydi. Eğer Yunanistan'da başarılı olursam, bunun etkisinin büyük olacağını ve ülkemize de politik açıdan olumlu katkı sağlayacağını düşündüm. Ve Yunanistan'a transfer oldum... İyi ki de gitmişim. Ciddi emek harcadım ve fedakarlık yaptım orada oynarken. Ülkeme de, spor yaşamıma da çok büyük katkısı oldu. Ülkemin sorumluluğunu taşıyarak çok güzel ve başarılı günler geçirdim orada. Kariyerimde hiç pişmanlık yaşamadım. Yurt dışında oynadım uzun süre ama kariyerimi ülkemde noktaladım. En büyük isteğim; 100'üncü yılında Fenerbahçe'de oynamaktı, bunu da gerçekleştirdim.
Basketbol akademiniz de sizin için çok önemli...
Akademiyi kurarken en büyük amacım, gençlere basketbolu sevdirmek ve onları spor yapmaya yöneltmekti. Spor yapan çocuklar hem daha disiplinli büyüyor, hem de daha paylaşımcı oluyorlar. Beni yetiştiren antrenörümle birlikte, 2001'de kurduğum akademimde birçok genç yetiştirdik. Bazıları Türkiye'de, bazıları ise yurt dışında profesyonel olarak basketbol oynuyor. Çok eğitimli ve disiplinli eğitmenlerimiz var. Ticari bir işletme olabilir ama asla kar amacı gütmeden devam ettiriyoruz. Akademime gelen her çocuk, benim kendi çocuklarım kadar değerli. Biz aile gibiyiz. Böyle bir ortamda eğitim veriyoruz çocuklara.
BABAMDAN GÖRDÜĞÜMÜ ÇOCUKLARIMA UYGULUYORUM
Baba olmak hayatınızda neleri değiştirdi?
Doğal olarak farklı sorumluluklar getirdi. Çocuklarımla vakit geçirmek bana çok iyi geliyor. Boş zamanlarımda ya da bana ihtiyacı olduğunda onların yanında olmak, onlarla paylaşımda bulunmak bana büyük bir keyif veriyor. Çok ilgili bir babam vardı. Beni okul ve spor dönemimde hiç yalnız bırakmıyordu. Ben de babamdan gördüğümü çocuklarıma uyguluyorum.
İlgili de bir babasınız...
Kendimi çok iyi bir baba olarak tanımlarsam; kendi babam başta olmak üzere, diğer babalara da haksızlık etmiş olurum. Çok güçlü çocuklara sahibim. Çok da olgun çocuklar aynı zamanda. Her türlü sıkıntılarını, problemlerini benimle paylaşırlar. Benimle çok açık her şeylerini konuşurlar. Ben de sıkıntılı dönemlerimde onları bunlardan uzak tutmaya çalıştım. Onlara iyi bir hayat sunmak ve iyi bireyler yetiştirmek bir baba olarak en büyük arzum. Onların mutlu olması da benim önceliğimdir. Her zaman, her koşulda onların yanındayım her baba gibi. İkisi de sporla uğraştığı için zihin olarak açık, beden olarak sağlıklı çocuklar. Çok şanslıyım bu anlamda.
KIZIM İREM, HER AN BENİ DÜŞÜNÜR
Çocuklarınızla nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Haftanın belli günleri bende kalıyorlar. Onlarla ya spor yapıyoruz ya da dışarıda istedikleri yerlerde vakit geçiriyoruz. Hayatımdan son derece mutluyum. Çok iyi anlaşıyoruz ikisiyle de. Çok mutlu bir hayatımız var. İrem artık büyüdü; 13 yaşında bir genç kız oldu. Onunla çok özel bir ilişkimiz var. Küçüklüğümden beri bana çok düşkün. Her an beni düşündüğünü biliyorum. En ufak bir probleminde bile beni arar İrem. Onun her konudaki çözüm noktası benim. Kısıtlayıcı bir baba olmadım hiç. Çocuklarımın benden bir şey saklamaya ya da yalan söyleme ihtiyacı hissetmeden her zaman doğruyu söylemelerini istiyorum. Böyle bir ilişki kurmak için de onları özgür bırakıyorum ama ne yaptıklarını da bilmeye çalışıyorum. Başları sıkıştıkları anda onların yanında olacağımı hissetmeleri çok önemli benim için.
HER HAREKETİME, SÖZÜME DİKKAT EDEREK YAŞADIM
Milli takımda da uzun süre oynadınız...
Milli takımda kaptanlık yapmak zaten en büyük hayalimdi. Allah bana bunu da yaşattı. Ülkemin formasını giyerek başarılara imza atmak, benim için büyük bir onurdur. 80 milyonun sorumluluğunu taşıyarak giydim milli formayı. Büyük bir sorumluluk bu... Aynı sorumluluk duygusuyla uzun yıllar Avrupa'da bir Türk sporcusu olarak ülkemi en iyi şekilde temsil etmeye çalıştım. Yunanistan'a gittiğimde, Türkiye ile sorunlu bir dönem yaşanıyordu. Kardak krizinin arkasından transfer olmuştum Yunanistan'a. Böyle bir süreçte bir Türk oyuncusu olarak sporumla, davranışlarımla, ülkemize yönelik olumsuza algıları yıkmaya çalıştım. Her hareketime, her sözüme dikkat ederek yaşadım orada. Hiç mütevazı olamayacağım bu konuda; hem kişiliğimle, hem oyunumla Yunan halkının takdirini kazandım. 'Türk Paşa' diye hitap ediyorlardı bana. Spor da sanat gibi birleştiricidir, önyargıları yıkar. Sporun açamayacağı kapı yok. Spordaki başarı, ülke olarak bizi hep yukarıya taşır. Buna bizzat şahit oldum. Beş yıl Yunanistan'da en ufak bir problem yaşamadan, iki ülke insanı arasında köprü olmaya çalıştım. Bu çabalarımdan dolayı da Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü'nü kazandım. Türk sporcusu olarak ülkem için en iyisini yapmaya çalıştım hep. Ülkemi çok seviyorum. Benim için en büyük onur; Türkiye'yi en iyi ve doğru biçimde yurt dışında temsil etmekti. Bunu başardığımı düşünüyorum.