Yılmaz Güney, Kürt sorununu sinemaya taşıyan ilk yönetmenlerden biriydi ve bunun bedelini de çok ağır ödedi. Vatandaşlıktan çıkarıldı, sürgünde hayata veda etti, filmleri yasaklandı. Resmi ideoloji ondan o kadar çok nefret etti ki, bugün onun tam 104 filmi kayıp. Hepsinin yakıldığı iddia ediliyor. Ama o, 'Yol', 'Sürü', 'Umut' gibi öylesine muhteşem başyapıtlar geride bıraktı ki, bugün hayata geçirilmeye çalışılan 'demokratik açılım'a bile damgasını vurdu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Yoksulluğun, yasakların ve törelerin hüküm sürdüğü bir ortamda Yılmaz Güney, 'Arkadaş' ve 'Umut' filmleriyle dilsiz ve çaresizlerin sesi, umudu olmuştur. Eğer bu ülkenin otoriteleri, Güney'in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi" sözleri bunun en güzel kanıtı. Peki, Güney hayatta olsaydı, 'demokratik açılım'ı destekler miydi? Ya da dava arkadaşı Tuncel Kurtiz ve 'Yol' filminde başrolde oynattığı Tarık Akan'ın yer almadığı 'demokratik açılım' toplantısına katılır mıydı acaba?