Günümüzün yoğun reklam bombardımanı altında, markalar tüketicinin dikkatini çekmek ve akılda kalmak için sürekli yeni yöntemler arıyor. Ancak bazen bu çabalar, bazen zorlamadan öteye gidemiyor. İşte tam da bu noktada vampir etkisi devreye giriyor. Peki, nedir bu vampir etkisi? Kısaca, reklamda kullanılan bazı unsurların, asıl mesajı gölgede bırakıp dikkati kendi üzerine çekmesi ve reklamın etkisini azaltmasıdır.
Tıpkı bir vampir gibi, reklamın kanını emerek onu etkisiz hale getirir. Bu unsurlar, bir ünlü, dikkat çekici bir görsel veya akılda kalıcı bir müzik olabilir. Önemli olan, bu unsurların markanın ve mesajın önüne geçmemesidir.
Vampir etkisi, reklamın hatırlanmasını zorlaştırır, marka ile mesaj arasında bağlantı kurulmasını engeller ve hatta olumsuz bir algı yaratabilir. Görsel potansiyel vampirler kategorisine ünlüler giriyor mesela, ünlü kullanımı, dikkat çekici olsa da, ünlünün popülaritesi markanın ve mesajın önüne geçebilir. Tüketici, reklamı izledikten sonra ürünü değil, ünlüyü hatırlayabilir. Bizdeki sorun tam da bu alıp herhangi bir ünlüyü reklama koymak sadece. Reklam dünyasına soruyorum, artık bir ürünü tanıtmanın tek yolu ünlü bir yüz mü? Yoksa amacımız "Bu ünlüyü nereden tanıyorum?" sorusunu tüketiciye sordurmak mı?
MARKANIN ÖNÜNE GEÇİYOR
Ünlülerin reklam dünyasında boy göstermesi, markaların ilgi çekmek için başvurduğu hızlı ama etkili bir yöntem. Ancak ünlü, markanın ve mesajın önüne geçiyor. Yani tüketici, reklamın sonunda ürünü hatırlamak yerine ünlünün yüzünü hatırlıyor. Bu reklama "Kimi koysak acaba?" sorusu, kampanyanın odak noktası hâline gelmiş. Oysa burada esas mesele marka algısı olmalı, ama o kimsenin umurunda değil. Hangi ünlü olursa olsun, yeter ki reklamda görünsün. Markanın ne olduğu, ne vadettiği, nasıl algılandığı? Onlar, hep ikinci planda. Bir de şu reklam metinlerini ele alalım.
Bazı kampanyalarda ünlü, markayı anlatmak bir yana dursun, adeta reklama katılmış bir misafir gibi. Bir ürün yerine, sadece bir 'yüz' görüyorsunuz. Markanın içi boş kalıyor. Zihnimizde ise sadece ünlünün gülüşü, bakışı, pozları yankılanıyor.
İşitsel potansiyel vampirleri araştırdığımda, akılda kalıcı bir müzik veya jingle, reklamın hatırlanmasını sağladığı ortaya çıkmış. Ancak, müzik çok baskın olduğunda mesajın duyulmasını engelleyebilir. Reklamcılarımız alınmasın ama bizim reklamların birçoğunda bu sorun var.
Oysa benim görmeyi özlediğim reklamlar bambaşka. Vampir etkisinden uzak, ürünün ve mesajın ön planda olduğu, ünlülerin gölgede kaldığı kampanyalar. Tüketiciyi büyüleyici bir hikayenin içine çeken, dikkat çekici ama mesajını asla unutmayan, tüketiciyi bir düşünce yolculuğuna çıkartan reklamlar.
AVCIOĞLU'NUN ESERLERİ PARİS PHOTO'DA
Dünyanın en büyük sanat fuarı Paris Photo'da geçtiğimiz yıl sergilenen ilk yapay zeka sanatçılarından biri olarak tarihe geçen Alkan Avcıoğlu, bu yıl bir kez daha fuarın konuğu oldu.
Yapay zeka ile üretilmiş görsellerin, Paris Photo gibi köklü ve geleneksel bir fotoğraf fuarında kabul görmesi, sanat dünyasında bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Her yıl 100 bin kişiye yakın ziyaretçi çeken fuarda geçtiğimiz yıl eserleri büyük ilgiyle karşılanan Avcıoğlu, bu yıl yeni post-fotoğraf koleksiyonundan iki eser ile sergileniyor.
Avcıoğlu'nun geçen yıl fuarda satılan Day for Night eseri, Paris Photo tarihinde satışı gerçekleşen ilk yapay zeka eserlerden biri olmuştu. Bu yıl da sergilenen yeni eserleri, henüz daha fuar başlamadan VIP gününde alıcı bularak Fransız ve İspanyol koleksiyonculara satıldı. Bunlara ek olarak ayrıca Güney Kore'deki Hanmi Müzesi dört eseri müze koleksiyonu için satın aldı. Avcıoğlu, Paris Photo'dan sonra sırada Çin'de ve ABD'de Miami Art Basel'de sergilenecek.