Amerika'da çocuğuna kötü davranan aileler ve el konulan çocukları üzerine derin bir tartışma yapılması gerektiği ortada. Özellikle çocuk koruma hizmetleri, sosyal hizmetler ve yasal süreçlerin aile dinamiklerine ne denli müdahale edebileceği konusu hem ABD'de hem de dünya genelinde sık sık gündeme geliyor.
Miami'de bir Türk ailenin başına gelen son olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Türk bir anne, çocuğunu ısırdığı için şikayet ediliyor ve çocuğa el konuluyor. Anne ise hapse atılıyor. Peki, bir ebeveynin çocuğunu ısırması gibi bir eylem nasıl böylesine büyük bir hukuki süreci tetikleyebilir? Şiddet, hiçbir şekilde savunulamaz elbette. Ancak burada esas mesele, devletin çocuk koruma anlayışının sınırları ve bu müdahalelerin çocukların psikolojik sağlığına nasıl etki ettiği. Çocuğu annesinden tamamen koparmak da başka bir travmaya neden olmaz mı? Amerika'da bu tür olayların sık yaşandığı biliniyor.
Sosyal hizmetlerin hızlı ve katı kararları, çocukları ailelerinden ayırırken bu kararların doğruluğu ve sonuçları uzun vadede tartışmalı kalıyor. Çocuklar, çocuk esirgeme kurumlarına ya da başka bir ailenin yanına yerleştiriliyor. Ancak bu kararların her zaman çocuğun psikolojisi için en iyi çözüm olup olmadığı büyük bir soru işareti. Bir çocuğun biyolojik ailesinden koparılması, belki de yaşadığı şiddetten daha derin yaralar açabilir.
Bu noktada şu sorularla yüzleşmek zorundayız: Bir çocuğun en iyi yetiştirileceği ortam gerçekten şiddetsiz bir başka aile mi yoksa biyolojik anne-babasının yanında yapılan düzenlemeler mi?
Sosyal hizmetlerin çocukları koruma amacı, bazen çocukları daha fazla travmaya mı sürüklüyor? Anne ya da babaların yaptığı hatalar, ebeveynliğin doğal hatalar zinciri içinde değerlendirilebilir mi? Tartışmanın bir başka yönü de Amerika'daki sosyal hizmetlerin bu tür vakaları değerlendirme biçimi. Birçok uzman, sosyal hizmetlerin çocuklara el koyma kararlarını bazen aşırı hızlı ve detaylı inceleme yapmadan aldığını savunuyor. Miami'deki olayda olduğu gibi, çocuğunu ısıran bir annenin cezalandırılması doğru bir sonuç. Daha önce Lahey'de çocuğunu yere düşüren ailenin çocuğuna el konulduğunu yazmıştım aslında bir benzeri, Lahey'deki olayda Türk ailelere kasıtlı yapıldığı düşünülmüştü ve bana verdikleri röportajda da bu özellikle belirtilmişti. Peki Amerika'da böyle bir kasıt var mı? Sanırım bu soru hep bir soru işareti kalacak.
Muz neden yeniden satışta?
Sanat dünyasında hiç mi haber yok, hiç mi yeni bir şey çıkmıyor? Hayır efendim var. İşin komiği biz hâlâ bu muzu konuşuyoruz. Evet, doğru duydunuz. İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan'ın 2019'da duvara bantlanmış muzu, 'Komedyen' adıyla 120 bin dolara satması yetmedi; şimdi bu büyük sanat eseri yeniden gündemde. Ama bu sefer mütevazı bir fiyat beklentisiyle değil, tam 1-1.5 milyon dolara yeni bir alıcı bekliyor!
İşte, 'sanat dünyasının' yaratıcı krizi. Sotheby's'nin müzayede evinde "duyduk duymadık demeyin" şeklinde yapılan açıklamalara göre, eserin üç kopyasından biri yeniden satışa çıkıyor. Belki de bu muzu alacak kadar cesur biri çıkar, kim bilir? Şimdi size soruyorum: Bir muz bu kadar önemli mi gerçekten? Yoksa biz mi çok boş vakte sahibiz ya da sanat dünyasının hiç mi gündemi yok?
Türk dedikodusu neden haber oldu?
Türk dilinin 'dedikodu kipi'yle sosyal medyada viral olması, insanı güldürmekle kalmıyor, aynı zamanda bizi dünyaya nasıl tanıttığımız konusunda da düşünmeye itiyor. Aman ne büyük keşif! Bizim gramere eklediğimiz bu kip, meğer dedikodu için yaratılmışmış! Tabii ki, kendi gözlerimizle görmediğimiz şeyleri anlatırken "mış" demek, asırlar boyunca süregelen bir "dedikodu kipi" olarak değerlendirilebilir. Ama dünya dillerine bakınca, bizden başka kimse bu konuyu manşet yapmış mı acaba? Diğer dillerde 'dedikodu kipi' yok diye mi acaba bu kadar şaşırdılar?